Akıllara ziyan yorumlar işitiyorum.
Darbeci teröristlere, darbe girişimine çeşitli şekillerde destek olduğu düşünülen isimlerin bazılarından geliyor bu yorumlar.
Ne diyorlar biliyor musunuz?
"Ben dindar bile değilim ki, nasıl FETÖ'cü olayım!" Pekala darbe karşıtı, pekala FETÖ karşıtı bazı kişiler de bu yorumlara kanıp "aman ha, sap saman birbirine karışmasın" diye teenni tavsiyesinde bulunuyorlar.
"Ben şu beyaz Türk hallerimle nasıl FETÖ'cü olurmuşum" diye veryansın edenler iki şeye oynuyor.
Bir, sınıfsal tesanüte.
İki, radikal laikçi hassasiyetlere.
Halbuki mevzumuz başka!
Mesele, "dini bir cemaat"i tasfiye etmek değil.
Karşımızda dini bir cemaat yok ki.
Yapının dini açıdan heretikliği bir yana, bir cemaatten de bahsetmiyoruz.
Gizli, hücre sistemine göre örgütlenmiş, katı bir hiyerarşinin esas alındığı, kılıktan kılığa giren, amaca giden her yol, ama her yol meşrudur diye bakan, dinsel argümanları müntesiplerini kendisine bağlamak için kullanan bukalemun bir örgütten bahsediyoruz.
Silahlı bir terör örgütünden...
Bunun yanında, FETÖ'ye mensubiyet ve yapının organik bir parçası olmak bir düzey.
Bu örgüte, Türkiye Cumhuriyeti'ne ve halkına karşı işlediği suçlarda ortak olmak, onun bu ülkenin anayasal düzenini yıkmakla ilgili faaliyetlerine destek vermek bir başka düzey.
Türkiye'de şu anda yürüyen kamusal seferberliğin temelinde her şeyden önce FETÖ adlı yapının devletten arındırılması, hangi düzeyde olursa olsun terör faaliyetlerine katkıda bulunanların cezalandırılması ve bu örgütün ulusal ve uluslararası alandaki faaliyetlerinin sonlandırılması yer alıyor.
15 Temmuz FETÖ'cü darbe girişimi sonrasında birçok şeyi daha net görebiliyoruz.
FETÖ'nün ne denli gözü dönmüş bir terör örgütü olduğunu, Türkiye'nin istikrarı, refahı, büyümesi ve huzuru önünde ne kadar da büyük bir engel teşkil ettiğini anlıyoruz.
Enerji Bakanı Berat Albayrak daha birkaç gün önce net biçimde vurguladı. Albayrak, "yakın tarihimizdeki Rus uçağının düşürülmesinden, Uludere olayına, Gezi olaylarına ve Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüne kadar birçok olayda" bu kirli şebekenin sorumluluğuna işaret etti.
15 Temmuz'dan sonra bu millete FETÖ'nün nemenem bir yapı olduğunu anlatmaya lüzum yok.
Millet bu yapıyı çok ama çok yakından tanımış oldu.
Şimdi geriye dönüp bakma, karanlık noktaları aydınlatma zamanı.
İşte o süreçte bu yapının kılıktan kılığa girmiş birçok mensubunu göreceğiz.
Her ideolojik fraksiyon, her etnik unsur içinde nasıl örgütlendiğine daha yakından şahitlik edeceğiz.
Elbette kimlerle ne tür pazarlıklar sonucunda hangi işbirliklerine girdiklerine de tanık olacağız.
Son 3 yılda tanık olduklarımız da yabana atılır cinsten değildi hani.
FETÖ'nün Türkiye'ye yönelik operasyonlarına destek veren, kendisine solcu yahut liberal diyen okumuş yazmış takımını gördük.
"Basın özgürlüğü" kılıfı ve "Erdoğan karşıtlığı" adı altında FETÖ'nün "darbeye zemin hazırlama" ve "ülkeyi bölme" stratejilerine nasıl destek verildiğini çok yakından izledik.
Can Dündar bugün tutmuş bu yapıya destek vermediğine milleti ikna etmeye çalışıyor.
Bunun için eski zamanlarından deliller getiriyor.
Halbuki son 3 yılda FETÖ ne yapmak istedi ve Can Dündar hangi sözümona "gazetecilik" faaliyetleriyle ona destek verdi?
Cumhuriyet gazetesinin başına nasıl geldi ve orada neler yaptı?
Daha birçok soru.
Kimsenin itikadı kimsenin derdi değil.
Bu terör örgütünün ekmeğine, kim nerede yağ sürdü?
Cevabı aranan soru bu!