Türkiye' de terörü meşrulaştırmak için ellerinden geleni artlarına koymayanların, terör Batı'yı vurduğunda karalar bağlamaları...
Ankara'da yahut İstanbul'da bomba patladığında "devlet çökmüştür" diye naralar atanların, o bomba Paris veya Brüksel'de patladığında Fransa ve Belçika hükümetlerine "taziye, sempati ve dayanışma" mesajları göndermeleri...
Ankara'da PKK katliam yaptığında, terör örgütünün adını anmayıp "Devletin Kalbine Bomba" diye manşet atanların, iki gün önce Brüksel'de yaşanan terör saldırısı sonrasında "IŞİD AB'yi Vurdu" diye manşet atmaları...
Brüksel'deki terör saldırısını "Acımız Ortak" başlığıyla duyuranların, ondan üç gün önce yayın yaptığı ülkenin en büyük şehrinde gerçekleşen terör saldırısını "Göz Göre Göre Gelen Katliam" manşetiyle haberleştirmeleri...
Hepimizin gözü önünde gerçekleşen pespayelikler bunlar.
Evet, bunların bir adı pespayeliktir. Pespayeliğin zıddı ise asalettir. Teröre karşı gösterilmesi gereken asil tutum, onu kimden geldiğine, kimi hedef aldığına, kimin işine yaradığına bakmaksızın telin etmektir.
Dahası onunla kapsamlı biçimde mücadele etmektir. Oysa karşımızda terörün bir türüne göz yumup, bir başka türünü hedefe koyan bir yapı var.
Dahası, bir terör örgütünü kendi çıkarları için kullanmakta beis görmeyen bir mekanizma var.
İşte bu nedenle yaşadıklarımız, birilerinin pespayeliğiyle sınırlı değil. Aynı zamanda bir habasetle karşı karşıyayız. Sistematik kötülükle yani.
Şeytani bir stratejiyle atılan adımlarla. O yüzden, "çifte standart", "ikiyüzlülük" gibi laflarla olan biteni estetize imkânımız yok.
Cumartesi günü İstiklal Caddesi'nde gerçekleşen terör saldırısı sonrası Cumhuriyet gazetesi "Türkiye Teslim" diye bir manşet attı. Esasında bir çağrıydı bu. "Teslim Ol Artık" çağrısı!
Bunun peşi sıra sosyal medyada yapılan "hayatı durduralım, devleti teslim alalım" çağrıları da aynı amaca hizmet ediyordu. Türkiye'yi teslim alma amacı.
Bugün bunca saldırıya rağmen bu milletin en büyük şansı, bu habasete karşı durabilecek bir siyasi liderliğe sahip oluşudur.
İşte bu yüzden devlet teslim olmuyor, millet teslim olmuyor, Türkiye teslim olmuyor.
Aksine başka bir şey oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkıyor, bütün dünyaya çok net bir çağrıda bulunuyor. Teröre karşı ortak bir mücadelenin gerekliliğinden bahsediyor.
Cumhurbaşkanı, "Brüksel'de veya AB'nin herhangi bir şehrinde bu bombaların patlamaması için hiçbir sebep yok. Mayın tarlasında dans etmek gibidir bu. Koynunuzda yılan besliyorsunuz. Beslediğiniz o yılan her an sizi de sokabilir. Bombalar sizin şehirlerinde patladığında bizim ne hissettiğimizi anlayacaksınız, ancak çok geç olacak" diye uyardı.
Ve bu konuşmadan 4 gün sonra Brüksel'deki o menfur saldırı gerçekleşti. Bu sözler üzerine söylenmesi gereken tek bir şey var: Erdoğan haklı! Ötesi mugalata.
Alçaklıkta sınır tanımayan, bugünlerde her tür iğrenç yöntemi kullanarak Erdoğan düşmanlığını derinleştirmeye çalışanlar elbette bunu görmeyecekler. Kimsenin görmemesi için de ellerinden geleni yapacaklar.
Nitekim saldırıdan sonra Erdoğan'ın bu sözlerini paylaşıp insanların "komplocu" yanlarına hitap etmeye çalıştılar.
Gezi kalkışması ve 17-25 Aralık kumpaslarındaki uluslararası ayağı deşifre ettiğimizde bizi "komplocu" olmakla itham edenlerin düştükleri şu hale bir bakın.
Kargaların bile güleceği bağlantılar kurup bunun üzerinden yeni başkaldırı masalları yazmanın derdindeler.
Ama dedim ya, bu ülke teslim olmuyor, bu millet teslim olmuyor, olmayacak...