Dün, SETA İstanbul'da başkanlık sistemi üzerine bir panel yaptık.
Prof. Haluk Alkan, Dr. Nebi Miş ve Dr. Salih Bayram konuşmacıydı.
Panelin moderatörlüğünü de bana yaptırdılar. Eskiden oturumu yöneten kişiye "başkan" denirdi. Şimdilerde "moderatör" deniyor.
Oturum başkanı eskilerin deyişiyle 'kesreti kelama müptela' bir şahıssa yanmıştınız.
Oturum başkanının panelistleri payladığı vakalar, bilim çevrelerinde menkıbeler halinde anlatılır dururdu.
Ama adını moderatör koyunca, kişi edebiyle sözünü dağıtıyor, sonra da susuyor.
Eyvah, ben ne yaptım?
Kemal Kılıçdaroğlu bu söylediklerimi duymasa iyi olur.
"Bilim otoriteleri başkanlık sistemine karşı" diye bir kampanya başlatabilir maazallah.
Sonra işin yok, bir araba laf yetiştir.
***
Neyse, biz gelelim panele. Türkiye'de başkanlık sistemi tartışmalarına SETA olarak yaklaşık 2 yıldır katkı vermeye çalışıyoruz.
Türkiye'deki mevcut hükümet sistemi krizi, yürüyen başkanlık sistemi tartışmalarının sorunları, farklı ülkelerde başkanlık sisteminin nasıl uygulandığı, başkanlık sistemine geçiş sürecinde karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri, Türkiye için başkanlık modelinin anayasal çerçevesi vb. hususlarda çalışıyoruz.
Bu alanlarda çeşitli yayınlar yapıyor, toplantılar düzenliyoruz.
Derdimiz, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yeni hükümet sisteminin inşasına teorik bir katkı sunabilmek.
Bu bağlamda başkanlık sisteminin Türkiye'nin istikrarı, büyümesi ve demokratikleşmesi açısından en doğru tercih olduğu kanaatindeyiz.
Geçtiğimiz iki yıl içinde Türkiye'nin istikrarını, büyümesini ve demokratikleşmesini esas alan birçokları gibi biz de bu tartışmaya katkı vermeye çalışırken muhalefet bu tartışmayı yaptırmamak için elinden geleni yaptı. Hepimiz iki yıldır yaptıklarının tanığıyız.
Başkanlık sisteminin en güçlü yanını, "
kuvvetler ayrılığını en yüksek oranda mümkün kılma özelliği"ni hiçe sayıp, "
yetkinin tek elde toplanacağı" yalanını uydurdular.
Diktatörlük, otoriterlik masalları anlattılar.
***
Güneş balçıkla sıvanmaz. Türkiye'nin hükümet sistemi 2007'de fiilen değişti.
Halihazırdaki hükümet sistemimizi "
yarı başkanlık" olarak tanımlayan siyasetbilimcilerin sayısı az değil. Zira "
halkın oyuyla seçilen Cumhurbaşkanı" olgusu sisteme radikal bir değişim unsuru eklemiş durumda.
Fakat öte yandan Türkiye'deki sistem, vesayetçi bir zihniyet tarafından kodlanmış durumda. Ve temel gayesi, devlet elitlerinin siyasi elitleri kontrol etmesi, sivil siyasetin dar bir alana hapsedilmesi.
Şurası çok açık. Seçim sistemlerini defalarca değiştirdik. Ama bu değişimlerle "
siyasal istikrar" sorununu aşamadık. Bunun için "
hükümet sistemi"ni değiştirmemiz şart. Bunu da halkın katılımıyla yapmaktan başka çaremiz yok.
Bir başka husus da, yürütme organının önemli fonksiyonlarından birinin "
siyasi liderlik" olduğudur.
Başkanlık, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu güçlü siyasi liderliğe imkân tanıyan bir sistem.
Şu tespiti yaparak yazımı sonlandırayım. Başkanlık sistemi tartışmaları, muhalefetin aksi yöndeki bütün çabalarına rağmen normalleşiyor. Ve başkanlık sistemine yönelik ilgi de, buna koşut olarak destek de artıyor.
Dedim ya, güneş balçıkla sıvanmaz!