Bir şey duydum, pek bir içlendim.
Belki siz de duydunuz.
Peki ama acaba benim kadar mütehassis oldunuz mu bakalım?
Mevzu, Selahattin Demirtaş'ın birilerini nasıl oyuna getirdiği.
Meğerse bir sürü insanın duygularıyla oynamış bu Selahattin.
***
Ertuğrul Özkök gibi, Ahmet Hakan gibi, Şirin Payzın gibi külyutmaz kişileri bile kandırmış.
Piyasada bilmeyen yoktur, iyilikten yana bir pırıltı hissettikleri anda, sevgi kelebeğine dönen varlıklardır onlar.
O pırıltı kimden neşet ederse etsin. Onlar için önemli olan, "
kimin söylediği" değildir ki! "
Ne söylendiği" önemlidir onlar için.
O yüzden siyasette ve medyada birçok kıyıda köşede kalmış kişiyi alıp parlatmışlardır.
Yeri gelmiş onlara köşelerinde bol keseden methiyeler düzmüşlerdir. Yeri gelmiş onları ana akım mecralara taşımışlardır.
Parlattıkları isimlerin, yürüdüğü yoldan sapmaması için türlü türlü teşvikler vermişlerdir.
***
Hep vermişler, hep vermişler. Söyle bize Sebastian, fedakârlık bu değilse nedir?
Konumuz elbette Sebastian değil, Selahattin. Ve bu Selahattin'in onları nasıl oyuna getirdiği.
Bizim fedakâr parlatıcıların yolu, bir seçim arifesinde Selahattin'le kesişmiş.
Ona inanmışlar. Tayyip Erdoğan'ın karşısına Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkarılmış evvela. Sonra HDP'yi ona zimmetlemişler.
Kürt siyasi hareketinin tek "
meşru karizmatik lideri" olarak pazarlamışlar onu.
Bunları yaparken, Selahattin'in "
Türkiye'ye demokrasi getireceği"ne inanmışlar. Meşruiyetinden sual olunmayacak yeni bir Anayasa yapacağını düşünmüşler.
Kürt meselesini kökten çözeceğine kanaat getirmişler. Küresel sermayenin ülkeye hücum edeceğini varsaymışlar.
"
Ha tabii bütün bunları yaparken Tayyip Erdoğan'ı devirirse de, hayır demeyiz" noktasında imişler.
Belli ki Selahattin, bütün bunları yapacağına inandırmış Ertuğrul Özkök ve arkadaşlarını.
Yersen!
***
Bir kere, bugün "
yaktın bizi Selahattin" naraları atan Doğan Medyası, hiç mi hiç inandırıcı değil.
Ah be Selahattin "
özyönetim diyorsun, Kürdistan diyorsun, bizi perişan ettin" laflarını da yemezler. Hele ki, Doğan Medyası Selahattin'i "
sen PKK'ya hâlâ posta koymadın, bizi yanılttın" diye eleştirerek de üzerindeki yükü hafifletemez.
***
PKK'nın ve HDP'nin bugün geldiği ve İbrahim Kalın'ın yerinde bir biçimde "
özyönetim fantezisi" olarak nitelendirdiği pozisyon, Doğan Medyasının 1.5 yıldır sağladığı söylemsel desteğin de iştirakiyle oluştu.
Bugün, "
Selahattin'in sazına aldandık, çok safmışız" diye günah çıkartanlar, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 10'a yakın oy alan Selahattin'in, onlarca insanın öldüğü 6-8 Ekim olaylarındaki vahşi tutumunu gördüklerinde neden ayılmadılar?
Peki ya bu Selahattin, Diyarbakır, Suruç ve Ankara patlamaları sonrasında doğrudan devleti hedef gösterdiğinde neredeydiler? PKK o hedefe kilitlenip silahlarını ateşlediğinde ve yine bu süreçte Selahattin'in tek işi PKK'nın halkla ilişkiler ihtiyacını karşılamak olduğunda neden sustular?
Neyin kokusunu aldılar? Ve ne olmadı?