Rusya'nın atarlı yöneticilerine şükran borçluyuz. İki nedeni var bu teşekkürün.
Öncelikle, medyamızda yarattıkları uhuvvet ve tesanüt ortamı için müteşekkiriz kendilerine.
Nicedir özlemini çekiyorduk bugünlerin.
Düşünün ki, Rusya'nın "Türkiye DAİŞ'le petrol ticareti yapıyor" iddiasına Nişantaşı medyasından bile "olmaz böyle şey" itirazı yükseldi.
Gururlandık, milli hislerimiz kabardı.
Bu iddiaya "tamamen sallama" dedi birisi.
Bir başkası, "Rusya'nın ortaya koyduğu uydu görüntüleri ve harita katiyen Türkiye'nin IŞİD ile bir petrol alışverişi yaptığını kanıtlamaya yetmiyor" diye itiraz etti.
Her ikisi de Davutoğlu'nun "Sovyet palavrası" sözüne hak verdi.
Oysa, daha düne kadar "Türkiye DAİŞ'e destek veriyor" propagandası yapılırken böyle demiyorlardı. Zira bu propaganda Financial Times'tan, Guardian'dan neşet ediyordu. Ve oraya da PKK'nın psikolojik harp süreçlerini yöneten propagandistlerden gidiyordu.
O vakitlerde de "Türkiye DAİŞ ile petrol ticareti yapıyor" lafları gırla gidiyordu.
Bugün "olmaz böyle şey diyenler", işte o vakitler "Türkiye (ve hatta AK Parti ve hatta Erdoğan) IŞİD'le ilişkisini gözden geçirsin" demeye getiriyorlardı.
Şimdi ne oldu peki?
Rus yöneticiler, kantarın topuzunu kaçırıp da "DAİŞ, petrolü Batman'daki TÜPRAŞ tesislerine aktarıyor" deyince olan oldu!
Rusya, "Koç" ile "DAİŞ"i aynı cümle içinde geçirmiş oldu.
Bu, onlara bir ömür yetecek bir travma.
E tabi, bu durumda Nişantaşı medyası yardıma koştu.
İyi de oldu. Mecburen bizim İsmail'i de savunmuş oldular.
Onca zaman hakkına girdikleri, Bilal Erdoğan'ın DAİŞ'le ilişkisine güya kanıt diye gösterdikleri fotoğraftaki kebapçı İsmail'i.
Rusya'nın atarlı yöneticilerinin mahareti bu.