Çark etmeler, nedamet getirmeler, şirinlikler... Yeni Türkiye'nin yeni renkleri bunlar. Seçim öncesinde, "hırsız", "katil" lafları gırla gidiyordu. En yumuşak ifadeleri "yargılanacaksınız"dı.
Şimdi "Erdoğan'ın dehası"ndan söz ediyorlar. "Hesaplaşma çizgilerini bırakalım, ileriye bakalım" diyorlar.
Yanılmışız, "kendi sahamızda tek kale maç yapıyormuşuz" diye itirafta bulunuyorlar.
Türkiye'nin Ortadoğu'nun en büyük gücü olduğundan dem vuruyorlar. Çok yakında "Ortadoğu'nun ve Balkanların..." diye söze girmeye başlarlar.
Ne olduysa şimdilerde HDP'nin PKK ile ilişkisini hatırlamış durumdalar. Birkaç güne kalmaz, Gülencilerin, paralel yapının bu memlekete nasıl zarar verdiğini de anlatmaya başlarlar.
Cici, cici dönüyorlar işte. Bir dostum, "bu da bir aşamadır" dedi.
Bence aşama değil, acziyet! Aynı acziyeti, 2002'de de, 2007'de de, 2011'de de yaşadılar.
Sonra, fırsatını buldukları ilk anda yeniden "buralar bizden sorulur" raconu kesmeye başladılar.
Hele, hele 2013'ün Mayıs'ı ile birlikte zıvanadan çıktılar. Akılları başlarından gitti.
Kim tarafından nasıl ikna edildilerse "Erdoğan döneminin son bulacağı"na inandılar. Son bir gayretle yüklendiler.
Her birinde garip bir başkaldırı fetişi gelişti.
7 Haziran onlar için bulunmaz bir nimet oldu.
Ondan sonra, gerçek yüzlerini bütün Türkiye gördü.
Ülkenin yangın yerine çevrilmesi için ellerinden geleni yaptılar.
Ne uğruna? "Erdoğan devrini sonlandırmak" uğruna!
Bu nedenle PKK'lılara "bizim çocuklar" muamelesi yaptılar.
Aynı nedenle paralel yapının borazanlığını üstlendiler.
Toplumu, "iç savaş"la korkuttular.
"Sarayın savaşı" diyerek devletin bugüne dek terör örgütü PKK'ya karşı başlattığı en başarılı operasyonları etkisizleştirmeye çalıştılar.
Evet, bunlar sözde nedamet getirenler. Fakat, bilmeleri gereken bir şey var.
Bu sefer, nedamet pozları yetmez. Yaptıklarını itiraf, kendilerini sahaya sürenleri ifşa edecekler.
İfade özgürlüğü kılıfının arkasına saklamayacakları operasyonlara giriştiler.
Elbirliğiyle ülkeyi uçurumun kenarına sürüklediler.