Evet, beklediğimiz gün geldi çattı. Türkiye kararını verdi. Zor bir ortamda girdik seçime. Her şeyden önce illegal yapıların, yasadışı terör örgütlerinin siyaseti zehirlemeye çalıştığı bir ortamda sandığa gittik.
PKK ve Paralel yapı el ele seçime hazırlandılar. PKK 7 Haziran'dan sonra bir iktidar boşluğu oluştuğunu düşündü ve kanlı eylemlerine başladı.
Paralel yapı mensupları, siyaseti gerçek mecrasından çıkarmak için elinden geleni ardına koymadı.
DAİŞ, Türkiye'yi istikrarsızlaştırma ihalesinde kendisine düşen rolü oynadı, sivilleri katletti.
Kendilerine aydın diyen bir grup kifayetsiz muhteris, Türkiye'yi uluslararası alanda itibarsızlaştırmak için ellerinden geleni yaptılar.
Bütün bunlar olurken, siyaset tarihimizde belki de ilk defa "ana akım medya" olarak tanımlanan bazı basın yayın kuruluşları terörü haklı göstermek için canhıraş bir gayret içine girdiler.
Elbirliğiyle, Türkiye'de işlerin kötüye gittiğini, bunun sorumlusunun Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ve AK Parti olduğunu ileri sürdüler.
İrrasyonel bir Erdoğan düşmanlığı öylesine radikal bir hal aldı ki, hiçbir sorunumuzu kendi bağlamı içinde konuşamaz olduk.
Ne yazık ki, CHP, MHP ve HDP bu sarmalın dışına çıkmak yerine, bizatihi bu siyasetsizliği, hatta ve hatta siyaset düşmanlığını besledi, büyüttü. Ondan fayda sağlayacağını düşündü. Fakat fayda değil, zarar gördüler.
Seçimler başarılı bir biçimde ve yüksek bir katılımla yapıldı. Elbette, seçime gölge düşürme çalışmaları da eksik olmadı.
Hep söyledik, bu seçimler AK Parti'nin tek başına iktidar olup olmayacağına karar vereceğimiz seçimler dedik.
Nitekim, Türkiye kararını verdi ve Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki AK Parti tek başına iktidar olma hakkını elde etti. Bu, Türkiye'nin normalleşmesi, istikrarı, barışı, refahı ve büyümesi adına bir kazanç.
7 Haziran'dan bu yana içine düştüğümüz iktidar bunalımı böylelikle aşılmış oldu.
Her seçimin bir kazananı, bir de kaybedeni oluyor elbette. Bu seçimde AK Parti dışındaki bütün partiler kaybetti. Dahası, bütün siyaset düşmanları kaybetti.
Medyanın sunduğu sanal gerçekliği hakikat addedenler kaybetti.
Siyaseti, kendi gerçekleri ve kuralları içinde değil, şiddet, caydırma, hile, şantaj ve yalan üzerinden şekillendirmeye çalışanlar kaybetti.
Onlar kaybetmiş, siyaset ve demokrasi kazanmıştır.
Türkiye, çok enerji kaybetti. Tam işler rayına oturdu derken, Türkiye düşmanları yeni bir atağa kalktı.
Gezi, 17-25 Aralık, PKK terörü art arda geldi. Pek çok zenginliğimizi sömürdükleri gibi enerjimizi de sömürdüler. Neyse ki, bugün onlar kaybetti.
Herkes, seçim sonuçlarına saygı duymalı, sandığın sesine kulak vermeli.
Zararın neresinden dönülse kârdır. Türkiye'nin önünde çözmesi gereken ciddi sorunlar var.
Yapılması gereken yasal düzenlemeler, bitirilmesi gereken bir terör sorunu, sürdürülmesi gereken bir ekonomik büyüme programı, karşı konulması gereken dış baskılar, devam ettirilmesi gereken bir demokratikleşme ajandası, dozu düşürülmesi gereken bir siyasal kutuplaşma, sağlanması gereken bir toplumsal barış...
Evet, bunlar Türkiye'nin meseleleri ve biz artık enerji kaybetmek yerine, oturup bu meseleler üzerine kafa yoralım.
Yeni Türkiye hayırlı, uğurlu olsun...