2013'ün Mayısıydı. Gezi tertibinin ilk günleri. Hiç unutmuyorum, Amerikalı bir akademisyen arkadaşım bana "Türkiye ve Mısır boyundan büyük işlere kalkıştı" demişti.
Çok kısa sürede bu söz, hem Gülenciler hem de PKK'lılar tarafından dillendirilmeye başlandı. Gülenciler de, PKKlılar da o vakitler "Gezi muhalefeti"nin içinde konuşlanmamaya özen gösteriyorlardı. Öte yandan "meydan"a selam çakmaktan, "çapulcu"lara sempatik görünmekten de geri durmuyorlardı.
Kısa süre içinde, "boyundan büyük işlere kalkan" ülkelerden birine, Mısır'a müdahale edildi. Kanlı bir darbeyle Mursi yönetimi devrildi ve askeri yönetim başa geçti. Yeni yönetim, bütün uluslararası muhataplarını "boyundan büyük işlere kalkışmayacağı" konusunda ikna etti.
Türkiye'de ise işler arzu edilen şekilde ilerlemedi. Gezi kalkışması, Erdoğan'ı iktidardan indirme amacına matuftu. Başarılı olamadı. Fakat Gezi kalkışması ile birlikte Türkiye siyasetinde yeni bir süreç başlamış oldu.
O andan itibaren muhalefet, bütün gayretini "Erdoğan iktidarını sonlandırma" amacına teksif etti. Kimi uluslararası aktör ve güç merkezlerinin de desteklediği bu amaca ulaşmak için, çok boyutlu bir siyasal iletişim kampanyası yürütülmeye başlandı. Bu iletişim kampanyasının temel mesajı, her hal ve şartta "Erdoğan'ı şeytanlaştırmak"tı.
Sadece Türkiye'de değil, Ortadoğu bölgesinde cereyan eden önemli gelişmelerde Erdoğan'a mutlaka bir siyasi maliyet çıkarılmaya çalışıldı. Yıllardır siyaset sahnesinde olan ve 10 yılı aşkın süredir Türkiye'yi yöneten Erdoğan'ın mizacı ve siyasi kimliği yeni keşfediliyormuşçasına konuşulmaya başlandı. O dönemde yürütülen Erdoğan karşıtı propagandanın merkezine "Erdoğan'ın otoriterliği" kondu.
***
Çok geçmeden Erdoğan'ı devirmek için örgütlü bir güce ihtiyaç olduğu düşünüldü. Sahaya sürülen ilk görev gücü Gülenciler oldu. Başarısız oldular. Dahası bütün kötülük şebekeleri açığa çıktı. Fakat onlar da kendi manipülasyon kabiliyetleri muvacehesinde Erdoğan karşıtı kampanyaya yeni bir unsur eklediler. Gülenciler, Erdoğan'ı yolsuzluklar üzerine bina edilmiş çetenin başı gibi takdim ederek ulusal ve uluslararası alanda propaganda yaptılar.
"
Erdoğan'ı devirme ihalesi"ni Gülencilerden sonra PKK aldı. Fakat PKK bu ihalenin gereğini iki aşamada hayata geçirmeye çalıştı. İlk aşamada PKK'nın siyasi sahadaki temsilcisi HDP rol üstlendi. Kürt meselesinin temsilcisi olduğunu söyleyen partinin eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, 7 Haziran seçimlerine giderken bütün gayretini "
Erdoğan iktidarı"nı yıkmaya ayırdı. Ne var ki, 7 Haziran seçimleri sonunda Erdoğan çizgisini devre dışı bırakacak bir siyasi iktidar kurulamadı.
Fakat bu süreçte Demirtaş, Erdoğan karşıtı kimliğin Erdoğan düşmanlığına doğru sivriltilmesi noktasında büyük performans ortaya koydu. PKK 7 Haziran sonrasında silahlı gruplarıyla devreye girdi ve Erdoğan'ı devirme ihalesindeki taahhütleri bu kez doğrudan kendisi yerine getirmeye çalıştı.
Gelgelelim PKK, tarihinde hiç karşılaşmadığı kadar etkin bir askeri operasyonla karşı karşıya kaldı ve başarı elde edemeyeceğini gördü. Bunca uğraşta hedefe konan, Erdoğan'ın şahsi kariyeri değildi elbette. Erdoğan neyi temsil ediyorsa, Erdoğan'a kim destek veriyorsa hedefe konan oydu.
"
Türkiye boyundan büyük işlere kalkıştı" diyen şer ittifakının, bugünkü dayanağı katliamlar ve terör eylemleri. Yeni bir seçime doğru giderken bu kanlı girişimler üzerinden siyasi rant devşireceklerini düşünüyorlar. Ve bu süreçte 2013'ten beri yatırım yaptıkları "
Erdoğan karşıtı söylem"i kullanıma sokuyorlar.
Mübarek olsun! Fakat olmuyor, olmuyor, olmuyor! Öyle görünüyor ki 1 Kasım'da devire devire, bir çam daha devirmiş olacaklar...