İnsanlığına çok değer verdiğim, sevgili bir dostum ile telefonda sohbet ediyorduk. Yılgındı. Özellikle tecrübeli mesleki yaşamında, artık klasikleşen, bazen de kötülükle bezenmiş insan davranışlarından, bütün naifliği ile yakınıyordu.
Anlattıkları aklıma çok eski bir hikayeyi düşürdü.
Ulu bir kavak ağacının yanında, bir sarmaşık filizi boy göstermiş.
Bahar ilerledikçe, sarmaşık kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya gelmiş.
Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
-"Sen kaç yılda bu hale geldin ağaç?"
-"Onlarca yılda" demiş kavak.
-"Onlarca yılda mı!" diye gülmüş ve yapraklarını sallamış sarmaşık:
"Ben neredeyse iki ayda, seninle aynı boya geldim, bak."
-"Doğru", demiş ağaç; "doğru."
Günler günleri kovalamış ve sohbaharın ilk rüzgarları başladığında; ardından da kış geldiğinde, sarmaşık önce üşümeye, sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış.
Sormuş endişeyle kavağa:
-"Neler oluyor bana ağaç?"
-"Ölüyorsun" demiş kavak.
-"Niçin?"
-"Benim onlarca yılda geldiğim yere, sen iki ayda gelmeye çalıştığın için" demiş kavak.
ROLLER DEĞİŞİNCE...
Gündelik hayatımız da, kavak ile sarmaşık hikayesindeki gibidir. Sarmaşıklar, onlarca yılda büyüyen kavakların olduğu yere, hemen ulaşmaya çalışır. Hayatın sıkça karşılaşılan bir yüzüdür bu. Bazen de roller değişir. Değişen rollere göre, insanlar değişir.
Bazen 'olmayacak duaya amin' diyenler çoğalır. Kalıcı olan ise hep iyiliktir. Şefkattir. Güzelliktir. Bazen de insan, ne yazık ki 'zorba' rolüne soyunur.
Unutmayalım; çok eski bir Anadolu sözü, hepimiz için geçerlidir:
"Kul göreceğini, mutlaka görür" diye.
HAYAT SAHNESİ
Kocaman Shakespeare'in, asırlar önce vurguladığı gibi, yer yüzü baştan başa bir nevi sahnedir çünkü. Hepimiz, yaşamların bu sahneye yansıyışını görürüz. Oyuncular üstlendikleri rolleri sürdürür. Hem oyun yazarı, hem şair olan Shakespeare, bu sahnede trajedi ve komedileri ile insanlığın ruh halini yansıtmıştı.
Sevgili dostum gibi, insan olarak, içiniz yine insandan yana sıkıldığında, Shakespeare'in 'soneler'ini okuyabilirsiniz mesela. Soneler de 'insanın'; derin duygularını, coşkusunu, acılarını, sevincini anlatır.
İngiliz şairi William Wordsworth'un saptamasıyla, büyük yazar Shakespeare, bu soneler ile "gönlünün kilidini açmıştır." Kilidi açmak ve rahatlamak için, özellikle Can Yücel'in çevirisiyle, Shakespeare'in 66. Sonesi iyi gelir insana:
"Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama."