Geçen gün bir dostum; "İzmir ne çok konuşuyor" dedi. Yanıt vermedim: İçimdeki fısıltılarla kucaklaştım. Doğru, İzmir çok konuşur, dostumun dikkat çektiği daha çok İzmir'de yaşayanlar anlamındaydı. Ama ben zihnimin fısıltılarında sörf yaparken, İzmirliler kadar İzmir'in kendi kendisine konuşmasına takılıp kaldım. Bütün Akdeniz ve Ege şehirlerinde, orada yaşayan, kendilerini o kentlere ait hisseden insanlar dışında; kentin, kentlerin kendisi de konuşur sanki. Size, sorularınıza, geçmişi ve geleceği ile yanıt verirler...
***
İtalyan yazar
Calvino'nun sözlerine gönderme yaparsak; İzmir ve çok sayıda Ege kenti bu konuşmalar sırasında, aslında
'kendisine sorulan sorulara yanıt verebilen' kentlerdir. Bu anlamda İzmir'in bazen sessizce, bazen hüzünlü, bazen coşkuyla kendi kendine konuşmasını hissedersiniz. Derinden gelen, dokunaklı bir şeydir bu; bir kentin konuşması, kendini anlatması. Kulaklarınızı ancak bir duvara dayar gibi sağlam dayadığınızda kentin kapılarına; o konuşmaları belki tane tane duyabilirsiniz... Kendinizi teslim ederseniz kente, kenti duyarsınız.
***
Bir kentin konuşması denince, benim aklıma hemen, komşumuzdan yıllar once
Abdi İpekçi Barış Ödülü'nü alan
Elsa Hiu'nun İzmirli Nine adlı romanı gelir. Roman İzmir'den Ege'nin karşı yakasına göç eden Rumlar'ın ve geride bıraktıkları insanların buğulu hikayesinden oluşur. Romanın kahramanı
Aryiris, yıllarca İzmirli ninesinden İzmir'i dinleyerek büyümüştür.
Aryiris, Ege'nin karşı kıyısından, köklerinin topraklarının esmerleşmiş izini sürerken, buruk bir yolculuk yapar. Aryiris'in yolculuk sırasında İzmir'i anlatırken, bir şehrin konuşmasını ifade edişi etkileyicidir:
***
"İzmir çok geveze bir şehir. Taşları bile konuşuyor. Çocuklarını yitirmiş bütün analar gibi, geceleri ağıtlar yakıyor gizliden gizliye. Yalnız ve çok iyi ve adil yürekler duyuyor, rüzgarın taşıyıp dalgalara salıverdiği ağıtlarını. Ve bu ağıdı duyan bir daha asla unutmuyor." Aryiris, Ege'nin iki yakasında bölünmüş ruhların yansıttığı bir kahraman olduğu için, İzmir'in ona kendi ağıdını iletmesi, İzmir'de taşların bile konuşması çok doğaldır.
***
Evet, İzmir konuşan bir şehirdir.... Yüreklerinizi bu şehrin derinliklerine uzattığınızda, o konuşmayı gönülden hissedersiniz....
Havra Sokağı'nın köşesinde durduğunuzda, yüzünüzü
Kemeraltı'na çevirdiğinizde, camilerin sesini, sinagogların fısıltısını, kiliselerin yansımasını hisseder; bir anda İzmir'in dinlerin kardeşliğinin simgesi ne büyük bir şehir olarak, size hikayeler anlattığını anlarsınız. Biraz daha ileriye gittiğinizde,
Portekiz Havrası'nın size asırlar öncesine götürdüğünü hissedersiniz. Evet İzmir konuşan bir şehirdir. Tatlı, geveze şehirdir, çünkü size anlatacak çok şeyi vardır...Hem de binlerce yıllık, kelimelere sığmaz, bu nedenle zaten çok konuşması gerekir...
***
İzmir, konuşan bir şehirdir... Tilkilik konuşur. Basmane konuşur. Çankaya konuşur. Kemeraltı konuşur. Gürçeşme konuşur. Buca konuşur. İzmir'in merkezi de, İzmir'in Kadıfekalesi de çok çok konuşur... Anlatacak ne çok şeyi vardır...
***
Siz de hissediyor musunuz? Taşların, semtlerin, yapıların, geçmişin konuştuğu bu güzelim, belki biraz geveze Akdeniz ve Ege kentinde; mehtap zamanları lacivert aydınlıkla kucaklaşan denizin mırıltılarını... Lodosun, bir başka gün imbatın fısıltılarını kalbinizin derinliklerinde hissediyor musunuz? Pasaport'taki martılar da İzmirle birlikte konuşuyorlar. Bu şehir hep bize bir şeyler anlatıyor.
Duyuyor musunuz?