Osmanlı hükümdarları seferler ve avlar dışında İstanbul dışına pek çıkmazlardı. 19. yüzyılda farklı bir gelişme yaşandı ve İkinci Mahmud'dan itibaren, padişahlar yurt içi geziler yaptılar.
Osmanlı padişahları arasında seyahate çıkıp, İstanbul'dan en fazla uzaklaşanı Sultan Abdülaziz'di (1861-1876). Sultan tahta çıktıktan sonra Bursa'ya kadar seyahat edip, atalarını mezarlarını ziyaret edip, İzmit'te gemi indirilmesine bizzat nezaret etti. 1863'te Mısır'a 1867'de Avrupa'ya gitti. Sultan Abdülaziz'in Mısır seyahati hakkında Ali Kemali Aksüt, Yahya Bağçeci, Sinan Kaya ve Vahdettin Engin'in eserlerinde bilgi bulabilirsiniz.
Sultan Abdülaziz
COŞKUYLA KARŞILANDI
Sultan Abdülaziz, hükümdarlığı döneminde devletin merkezi gücünü artırmaya çalıştı. Mısır'da ise Hidiv İsmail Paşa başına buyruk hareket ederek vilayeti kendi istediği gibi idare etmeye çalışıyordu. Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın damadı olan Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa, kayınpederinin valiliği zamanından beri ayrı bir devlet hâlini almaya başlayan Mısır'ın devlete bağlılığını kuvvetlendirmek için sultanı Mısır'a gitmeye teşvik etti. Aynı zamanda uzun süreden beri devam eden Süveyş Kanalı meselesi vardı. Sultan Abdülaziz, Osmanlı Devleti'nin Süveyş Kanalı meselesindeki ana oyunculardan biri olduğunu ve Mısır'ın Osmanlı'nın bir parçası olduğunu göstermek için Mısır seyahatine çıktı.
Sultan Abdülaziz, İskenderiye'de karaya çıkıyor.
Sultan'ın Mısır seyahati 3 Nisan 1863'te Dolmabahçe Sarayı'nda bir törenle başladı. Törenlerden sonra 'Feyz-i Cihad' vapuruyla yola çıkıldı. Padişahın yanında, Serasker ve Yaver-i Ekrem Keçecizâde Mehmed Fuad Paşa, Şehzade Murad, Abdülhamid ve Mehmed Reşad efendiler, Kaptanıderya Ateş Mehmed Paşa, sultanın hocası Akşehirli Hasan Fehmi Efendi ile diğer bazı bürokratlar vardı. Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa, padişahın vekili olarak İstanbul'da kalmıştı. Osmanlılar, sultana saygı göstermek için başlarını önlerine eğip sessizce beklerlerdi. Asırlardır padişaha saygı göstermek için önünde sessizce durmak en önemli kuralken, Sultan Abdülaziz'in Mısır seyahatinden sonra bu kural değişti. Mısır halkı, 346 yıldır Osmanlı sultanı görmemişti. Karşılarında padişahlarını gören binlerce insan sessiz durmaya tahammül edemeyip yüksek sesle bağırıp çağırarak sultana dua etmeye ve alkışlamaya başladı. Sultan Abdülaziz şaşırmıştı, ancak halkın candan sevgi tezahüratı son derece hoşuna gitti.
Keçecizâde Fuad Paşa
FUAD PAŞA'NIN MISIR VALİSİNE VERDİĞİ DERS
Osmanlı tarihinin en pratik devlet adamlarından Keçecizade Fuad Paşa, bu seyahatte yapmış olduğu bir hareketle büyük bir devlet adamı ve usta bir diplomat olduğunu göstermişti. Sultan'ın bu seyahatinin amacı, Mısır'ın Osmanlı Devleti'ne bağlı bir vilayet olduğunu Mısırlılar'a ve Vali İsmail Paşa'ya göstermekti. Sultan Abdülaziz, İskenderiye'ye vardığında padişahın binmesi için çok güzel bir at hazırlanmış, ayrıca İsmail ve Fuad paşalar için de birer at getirilmişti. Padişah atına binince İsmail Paşa da kendi atına binmek istedi, ancak Fuad Paşa'nın sultanın atını çekmeye başladığını görünce, bir hayli canı sıkılmakla beraber, kendi de aynı şekilde davranmak zorunda kaldı. Fuad Paşa, ince zekâsıyla valiye gerçek konumunun ne olduğunu hatırlatmıştı.
Mısır Hidivi İsmail Paşa ve oğlu.
SULTANIN GÖZÜNDEN MISIR SEYAHATİ
Sultan Abdülaziz döndükten sonra 5 Mayıs 1863 tarihli bir fermanla gezinin değerlendirmesini şöyle yaptı: 'Bu kere ülkemizin bazı bölgelerine yaptığımız seyahatte ve geri dönüşümüzde halkın her sınıfı tarafından gösterilen kalbî bağlılık ve sadakat, benim kendilerine olan sevgi ve muhabbetim derecesinde büyük oldu ve bu durumdan ziyadesiyle memnun kaldım. Tekrara gerek olmadığı üzere, benim en büyük emelim bütün tebaamın saadet ve refahının artmasıdır. Bu yoldaki özel çabalarımızın olumlu neticeleri peyderpey alınacaktır.
Osmanlı Devleti'nin bütün tebaası bize olan sadakatlerinin mükâfatını Allah'ın yardımıyla durumlarının iyileşmesiyle göreceklerdir. Buna şahit olmak sarf ettiğimiz mesainin bir mükâfatı olacaktır. Bununla birlikte, devletimizin vekillerinin ve memurlarının bile vazifelerini sadıkane yerine getirmek suretiyle güçlerini bu yolda sarf etmelerini, yani ülkemizin bütün halkının hoş tutulmak ve memnuniyetlerini sağlamak yönündeki arzumu yerine getirmeye gayret ve özen göstermelerini hassaten emir ve tavsiye ederim. Devletimize dost ülkelerin tebaası tarafından bu sırada gördüğümüz riayetkârlık da ayrıca memnuniyetimize sebep olduğundan, bunun da ilan edilmesini isterim'.
Tanzimat döneminde Kapalıçarşı
İSTANBUL'A DÖNÜŞ
Sultan Abdülaziz, Mısır'da padişahın etkisini hissettirdikten sonra İstanbul'a doğru yola çıktı. Mısır'dan dönerken İzmir'e de uğradı. İzmirliler uzun süredir padişah görmemişlerdi, bu yüzden Mısır'da görülen coşku İzmir'de de yaşandı. İzmir değişik dini ve etnik kökenli insanların bir arada yaşadığı bir şehir olduğundan, her toplum kendi anlayışına göre ve kendi dilinde padişaha sevgi gösterisinde bulundu. İzmirliler bağırıp çağırdılar, padişaha alkış tuttular, hatta İzmir'de ikamet eden Avrupalı genç kızlar ve kadınlar, kendi ülkelerinde yapıldığı gibi, sokaklarda diz çökerek "Vive le Sultan", yani yaşasın sultan diye bağırdılar.
Sultan alkışlardan çok hoşlandı ve o kadar etkilendi ki İstanbul'a döndüğünde çevresindekilere "Mısır ve İzmir'de gördüğümüz sevgi ve coşkuyu İstanbul halkından göremedik" dedi. Aslında Mısır ve İzmir'de yapılan karşılama törenleri yüzyıllardır süren bir geleneğin sonu anlamına geliyordu. İstanbul halkının daha önce padişahlarına coşkulu şekilde bağırıp çağırarak ve alkışlayarak sevgi gösterisinde bulunmamış olmaları, bu davranışın adet olmamasından ve ayıp kaçacağı düşüncesindendi. Halbuki şimdi iş değişmiş, Mısır'daki tezahürat artık yeni bir alışkanlığın başlamasına sebep olmuştu. Nitekim padişah daha dönmeden, kendine Mısır'da ve İzmir'de yapılan karşılama törenleri ve sultanın İstanbullular hakkındaki sitemkâr sözleri İstanbul'da duyuldu.
Sultan, 24 Nisan 1863'te İstanbul'a döndü. Padişahın Mısır'dan dönüşü şerefine İstanbul'da üç gün üç gece büyük şenlikler yapıldı. İstanbul halkı, Sultan Abdülaziz'i o yıla kadar görülmemiş şenliklerle karşıladı ki Mısır'da ve İzmir'de yapılanların kat kat üstüne çıkıldı.
MUHTEŞEM KARŞILAMA
İstanbul halkı, Sultan Abdülaziz'i karşılamak amacıyla o yıla kadar görülmemiş bir şenliğin hazırlığını yaptı. İstanbul sokaklarının hepsi süslü yalı bahçelerine döndü. Aynı hazırlıklar Boğaziçi sahillerinde, Üsküdar'da, Galata'da ve Beyoğlu'nda da yapıldı.
Sultan Abdülaziz'in İstanbul'da karşılama törenlerinin düzenlenmesinde öncülüğü Mısır ile ticaretleri olan pirinççiler yapmıştı. Pirinççi esnafı mağazalarını gelin odası gibi süsleyip, sokakları değerli avizeler, fenerler ve kandillerle aydınlattılar. Pirinççilerle rekabete girişen hasırcı ve balmumcu esnafı da çarşılarını ve dükkânlarını süslemede pirinççilerden geri kalmayarak her tarafı süsleyip aydınlattılar. Bu coşku kısa sürede diğer esnafa da yansıdı ve esnafın herbiri diğerini aşacak şekilde göste rişli süslemeler yapmaya çabaladı. Bu uğurda, akla hayale gelmeyecek, çok masraflı hazırlıklar yapıldı. Dükkân ve hanların önleri defne dalları ile süslenip, her tarafa fener ve kandiller asıldı. Pek çok mahallede limon ve çiçek saksılarıyla limonluk tarzında bahçeler oluşturuldu. İstanbul'un en ücra yerlerindeki mahallelerin halkı bile güçleri oranında evlerini ve dükkânlarını defne dallarıyla süsleyip, fenerler astılar.
Şenlik ve kutlamalara Kapalıçarşı esnafı da katılmak istediler. Çarşı'yı ışıklandırıp geceleyin de açık bulundurmayı düşündüler ama o dönemde Kapalıçarşı'nın geceleri açılması yasaktı. Çarşı esnafına özel izinle gece açık kalma ruhsatı verildi ve Kapalıçarşı esnafı da fevkalade bir hazırlık yaparak çarşının her tarafını ışıl ışıl hale getirip, süslediler.