Osmanlı toplumunda sokak köpeklerine karşı bir hassasiyet olduğu özellikle Batılı seyyahların dikkatini çekmiş, bu konuyu sıklıkla işlemişlerdir. Sokak köpeklerinin beslenmesi sevap olarak telakki edilmişti. Osmanlı döneminde hayvanlar, "dilsüz canavar" olarak kabul edilip, hakları devlet eliyle korunur, eziyet edenlere falaka cezası bile verilirdi. Osmanlı döneminde sokak köpekleri üzerine Kemalettin Kuzucu'nun Osmanlı arşiv belgeleri ve Batılı kaynaklara dayanan Kapı yayınları tarafından yayınlanmış 'İstanbul'un Sokak Köpekleri' isimli önemli bir araştırması vardır.
16. yüzyılda bir sokak köpeği.
GAZETELERDE SOKAK KÖPEKLERİ TARTIŞMALARI
19. yüzyıldan sonra şehirlerin hızla büyümesi, mahallenin sınırlarını belirsizleştirmiş, köpeklerin yaşam alanları daralmaya başladı. Böylece sokak köpekleriyle ilgili kamuoyu yavaş yavaş ikiye bölünmeye başlamış, köpeklerin şehirde ciddi bir tehdit olduğu sıklıkla dillendirilmiştir. 1909'ada kadar köpeklerin sayısının 150 bine kadar çıktığı ifade edildi. Hatta Avusturyalı bir müteşebbisin kendi ülkesindeki eldiven fabrikası için ücreti mukabilinde köpeklere talip olduğu bilgisi verildi. Bu haber Türk basınında da kullanıldı ve yorum yapılmayarak belediyenin uygun bir karara varacağı söylendi. Bu tarihlerde 'İkdam' gazetesinde 'Sokak Köpeklerinin Kaldırılması' başlıklı haberde "İstanbul şehrini şark şehirlerinden en elim ve en fenası haline getiren bir şey varsa o da sokak köpekleridir" şeklinde haber yapıldı. Köpeklerin trafik sorunlarına sebep olmasının yanında halkın sağlığını da tehdit ettiği ifade edildi.
Köpeklerle ilgili bir karikatür.
24 Eylül 1909'da Abdullah Cevdet konuyla ilgili bir risale kaleme aldı. Ona göre sokak köpekleriyle dolu olan, geceleri köpek seslerinden uyunamayan bir şehrin insanlarının "uygar milletlerin karşısına çıkması" söz konusu olamazdı. Abdullah Cevdet, koyunlarla köpekleri de kıyaslamaktaydı. Buna göre koyunların kesilip bir ticari bir gelir sağlanmasına rağmen sokaklarda hastalık yayan, insanlara saldıran köpeklerin neden korunduğu sorgulanmaktadır. Önde gelen isimler başıboş köpeklerin şehirde yarattığı problemlerle ilgili yazılar kaleme almışlardır. Ebüzziya Tevfik, insan sağlığını tehdit etmesine rağmen köpeklerin savunulmasının garipliğine dikkat çemişti. İnsanları korumak için şehirlerin köpeksizleştirilme teşebbüsleriyle ilgili İslam tarihinden örnekler vererek düşüncelerini temellendirmeye çalışmıştı. Bununla birlikte köpeklerin sürgün edilmesi kararını sert bir şekilde eleştirilerde oldu. Mesela, Nisan 1909'da 'İnsaf' gazetesinde Selavi Bey, sokak köpeklerinin ahalinin avukatları oldukları, hırsızların korkulu rüyaları olduklarına dikkat çekmişti. Tanin gazetesinde ise tartışmaların tansiyonunun düşürülmesine yönelik Haziran 1909'da haberler yapılmıştı. Hükümet, köpekleri sanayide kullanmak isteyenlerin tekliflerini reddetmişti. Adaya Sürülen Köpekler Şehremaneti, yani İstanbul Belediyesi tarafından köpekler toplanarak boş adalara götürülüp, düzenli olarak beslenmeleri düşünüldü. Belediye Meclisi köpeklerin adaya götürme işini tartıştığı sırada Bâbıâlî (Bugünkü İstanbul valiliği) bahçesindeki köpekler toplanarak Ocak 1910'da başka yere taşındı. Ancak köpekler kısa süre sonra geri döndüler. Nisan ayında köpeklerin öldürülmeden toplanması ve şehrin bir kenarında izole bir mekân oluşturulması kararı alındı. Erkek ve dişiler ayrı olmak üzere Topkapı dışında siper olarak kullanılmış çukurlara yerleştirileceklerdi. Köpeklerin bakımı için 14 bin franklık kredi onaylandı. Köpeklerin toplanması için hayvan başına 15 frank verilecekti. Köpekler insanların tepkisini azaltmak için gece toplandı. Ancak kısa sürede bu durumu haber alan insanlar ciddi tepki gösterdiler. Özellikle Müslüman mahallelerinde kafesler açılarak toplanan köpekler salındı. Memurlar ile ahali arasında yer yer kavga da çıktı. Topkapı'daki çukurlar binlerce köpekle dolması ve ahalinin şikâyeti üzerine toplanan köpeklerin İstanbul'a 15 km uzaktaki Sivriada'ya (Hayırsızada) götürülmesi hakkında belediyeye 28 Mayıs 1910'da emir verildi. 5 Haziran'a kadar köpeklerin nakli gerçekleştirildi. Kaynaklarda farklı rivayetler olsa da Kemaletin Kuzucu takriben 40-50 bin köpeğin toplandığını söylemektedir. Ancak İstanbul'da toplanamayan 40 bin civarında köpek de vardı.
Köpeklerin yakalanması.
Başlangıçta köpeklerin beslenmesi için plan yapılmış ve hava şartlarından dolayı adaya gidilemeyecek zamanlar için yiyecek deposu ve adada kalacak personel için lojman ve su için kuyu planlanmıştı. İlk zamanlarda adadaki köpeklere yiyecek götürüldü. Şehremini Başmüfettişi İbrahim Kadri, ilk zamanlarda adaya haftada birkaç kez giderek denetlemelerde bulundu. Meraklılar ve gazeteciler adaya giderek köpeklerin durumunu resimledi. Tekneleri gören köpekler suya atlayarak, yiyecek istiyorlardı. Köpeklerin beslenmesi ve su meselesinde problemler yaşanıyordu. Bu arada gazetelerde adadaki köpeklerin durumu tartışılıyordu.
Hayırsızada'da köpekler.
Güçlü köpekler zayıf köpekleri yiyecek ve suya yaklaştırmıyordu. Adada sinek ve kokudan durulamıyordu. Köpekler kısa bir süre sonra sıcaktan, susuzluktan ve açlıktan ölmeye başladı. Haftalarca köpeklerin durumuyla ilgili şikâyetler merkeze iletildi. Sabah gazetesine göre haftada 270 köpek ölüyordu. Adadaki köpekler birkaç ay içinde korkunç bir şekilde öldü. Köpek Meselesi Bitmedi 1912'de İstanbul sokaklarında tekrar sokak köpekleri gezmeye başladı. Sayılarının giderek arttığı ve insanlara zarar verdikleri yönünde pek çok dilekçe yazıldı. Şehremini Cemil Paşa (Topuzlu) şikâyetleri dikkatlice inceledi. Şubat 1913'te kuduz köpeklerin insanlara saldırması, Cemil Paşa'yı harekete geçirdi. Yetkili makamlara fikir sorduğunda ise ahalinin galeyana getirilmemesi için uluorta faaliyette bulunulmaması istendi. Cemil Paşa hatıralarında sokak köpeklerinin geçmişten gelen en önemli problem olduğunu ifade ettikten sonra takriben 30 bin köpeği tedricen etkisiz hale getirdiğini kaydeder. Refik Halid ve Sermet Muhtar gibi tanınmış simalar Cemil Paşa'nın köpeklerle ilgili politikasını desteklediler. 1914'ten sonra İstanbul'daki köpek sayısı hızla artmaya devam etti. Cumhuriyet döneminde de köpeklerin şehirden çıkarılması veya itlafı ile ilgili kararlar alındı. Buna mukabil düzgün bir planlama yapılamadığı için mesele günümüze kadar tam manasıyla çözülemeden ve büyüyerek geldi.
ADAYA SÜRÜLEN KÖPEKLER GERİ GETİRİLDİ
Osmanlı döneminde sokak köpeklerine karşı genellikle olumlu bakılırken zaman zaman da problemler yaşandı. Sokak köpeklerine karşı ilk belirgin tepki ise II. Mahmud (1808-1839) döneminde görüldü. Sokak köpeklerinden birinin İngiliz elçiliği çalışanını ısırması, sokak köpeklerini siyasi bir mesele haline getirdi. Böylece İstanbul sokak köpeklerinin ilk sürgün hikayesi başladı. Burgazada ve Sivriada'ya sürgün edilen köpekleri taşıyan gemiler, hava şartları yüzünden geri döndü. Bu teşebbüsün halk arasında büyük bir tepkiye sebep olması, II. Mahmud'un geri adım atmasına sebep oldu. 1839'da Şinasi, 'İstanbul Sokaklarının Tenviri ve Tathîri Hakkındadır' başlıklı yazısında "Bize göre açıktır ki şehrimizin layık olduğu derecede temiz olması, köpeklerin şehirden uzaklaştırılmasına bağlıdır" diyordu. 1840'larda İstanbul'da bulunan Charles White, Hristiyanlar'ın sokak köpeklerini genellikle dövdüklerini, buna karşı Müslümanlar'ın bunlara karşı daha itidalli davrandığını, en fazla "hoşt" diye bağırdıklarını ifade eder. Benzer ifadeler pek çok yabancı gözlemci tarafından da kullanılmıştır. 1850'den sonra sokak hayvanlarının salgın hastalığa sebep oldukları, özellikle başıboş köpeklerin insanlara zarar vermesi yoğun bir şekilde dillendirilmeye başlandı. Isırılma vakaları, kuduz sayısındaki artış sokak köpekleri ile ilgili iki farklı düşüncenin oluşmasına sebep oldu. Süreç içerisinde devlet tarafından müdahale edilecek bir meseleye dönüştü. Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde köpeklerin adaya nakli gerçekleştirildi. Ancak kısa bir süre sonra İstanbul'da çok büyük bir yangının çıkması, köpeklere yapılan eziyetin bir sonucu olarak düşünüldü ve kamuoyu baskısıyla köpekler geri getirildi. Alman İmparatoru II. Wilhelm'in 1889'da İstanbul gezisinden hemen önce de şehirde sayıları giderek artan köpeklerin toplanılması düşünüldü, ancak yoğun tepkilerden dolayı hayata geçirilemedi. Polis nizamnamelerinin maddeleri arasına sahipsiz köpeklerin toplatılmasıyla ilgili konular girmeye başladı.