Eflak, Kazıklı Voyvoda'nın dedesi Büyük Mircea döneminde 14. yüzyılın sonlarında Osmanlı tabiiyetine girmişti. Babası Vlad Drakul zamanında da ülkede Osmanlı hâkimiyeti devam etti. Osmanlı himayesini kabul eden prens ve emirler, çocuklarını itaatlerinin bir belirtisi olarak Türk sarayına gönderirlerdi. Böylece hem o prensliğin isyan etmesi önlenir, hem de gelecekte tahta çıkacak hanedan mensubu Türk âdetlerine göre yetişirdi.
Bu durum aynı zamanda tabiiyet altındaki ülkelerin isyan etmemeleri için Osmanlılar'ın aldığı bir tedbirdi. Kazıklı Voyvoda'nın Fatih'le mücadelesini, Franz Babinger, Zeynep Dramalı ve Radu Florescu'nun eserlerinde bulabilirsiniz.
TOKAT'TA HAPSEDİLDİLER
Kazıklı Voyvoda, 11-12 yaşlarında iken 1442'de küçük kardeşi Radul ile birlikte Osmanlı ülkesine geldi. İki kardeş, önce Kütahya'da Eğrigöz Kalesi'nde, ardından Tokat'ta, daha sonra da Edirne'de tutuldular.
Kazıklı Voyvoda'nın babası ve ağabeyi, Macar komutan Hunyadi tarafından Türklerle işbirliği yapmakla suçlanıp öldürüldüler. Kazıklı Voyvoda, bu gelişmelerin ardından Osmanlılar'ın İkinci Kosova Savaşı'nda Haçlı ordusunu mağlup etmelerinin ardından, Osmanlı askerinin desteğiyle 1448'de Eflak tahtına çıktı. Ancak iki ay sonra tahtını kaybetti. Kazıklı Voyvoda sonraki yıllarda, Macar Hunyadi ile anlaşarak 1456'da Eflak tahtını tekrar ele geçirdi.
Osmanlı tarihçisi Hoca Sadeddin, bu dönemde Kazıklı Voyvoda'nın Osmanlı Devleti otağına yüz süren ve ona sığınmakla övünen sayısız kâfir krallardan biri olduğunu söyler. Zamanla iyice kuvvetlenen Kazıklı Voyvoda, 1461'de Macarlarla anlaşarak Osmanlı'ya sadakatten ayrıldı. Kral Matyas, yeni müttefikini tamamen kendi tarafına çekmek için onu bir akrabasıyla nişanladı. Ancak bu onun için sonun başlangıcıydı.
Macarlar
KAZIKLI KATLİAM
Fatih Sultan Mehmed durumu haber alınca, Kazıklı Voyvoda'yı gizlice ele geçirmek istedi. Zeki bir adam olan Rum asıllı kâtibi Yunus Bey'i (Katabolinos), Kazıklı Voyvoda'yı gelip padişaha sadakatini ve iyi niyetlerini bildirdiği takdirde, her türlü teveccühe nail olacağına dair vaatlerle huzuruna davet etti. Osmanlı yönetimine hizmet etmek üzere 500 genç Eflak ile 50 at göndermesini, Yergöğü ve Turnu'yu (Küçük Niğbolu) iaşe tedarik bölgesi olarak teslim etmesini ve 10 bin altın duka tutarındaki vergisini de yanında getirmesini istedi. Serhat sancakbeylerinden Çakırcıbaşı Hamza Bey de bu iş için görevlendirilmişti. Kazıklı Voyvoda bir hileyle ele geçirilip yerine kardeşi Radul prens yapılacaktı.
Kazıklı Voyvoda, Katabolinos'a vergiyi hazırladığını, ama bunun yanında 500 genç göndermeyi ve bizzat padişahın huzuruna çıkmayı asla düşünmediğini bildirdi. Katabolinos'u uğurlarken, yanına askerlerini de almıştı. Tuzağın kurulduğu ırmak kenarında Kazıklı Voyvoda galip geldi. Hamza Bey, Katabolinos ve birkaç Türk yakalandı. Elleri ve ayakları kesilip kazığa geçirildiler. Kazıklı Voyvoda, benzer hareketlerde bulunmayı düşünenlere ibret olsun diye rütbesi en büyük Hamza Bey'i en yüksek kazığa geçirtmişti.
Kazıklı Voyvoda daha sonra Tuna Nehri'ni geçip Osmanlı topraklarını talan ederek köyleri kül yığınlarına çevirdi. Kadın-çocuk demeden savunmasız halkın tamamını öldürüp Eflak'a geri döndü. Binlerce esir kazıklara geçirilmişti.
Fatih'in kılıcı.
FATİH SEFERE ÇIKIYOR
Fatih Sultan Mehmed, bu gelişmeler üzerine ordu ve donanmasıyla 1462'de bizzat Eflak seferine çıktı. Bataklıklar ve ormanlarla kaplı Eflak sahillerine ilk olarak 120 topla birlikte Veziriazam Mahmud Paşa inmişti. Ne kıyılarda ne en yakınlardaki insanlar tarafından terk edilmiş ıssız ovalarda herhangi bir direniş görülmedi. Zira Osmanlı ordusu karşısında direnemeyeceğini anlayan Kazıklı Voyvoda, Türklerin yiyecek ve içecek temin etmemeleri için her yeri tahrip ettirip vurkaç taktiğine başvurmuştu. Kendisi de ordusuyla ormanlarda pusudaydı.
Osmanlı ordusu, yedi gün boyunca hiçbir düşmanla karşılaşmadan ıssız toprakları geçti. Fatih, Eflak'ın başkenti Tırgovişte'ye varmadan, bir gece ansızın Kazıklı Voyvoda, Osmanlı ordugahına ani bir baskın düzenledi. Uykuda olan birçok asker ancak meşaleler ve mızraklarla ilerleyen Eflak saldırılarıyla aniden uyandılar. Osmanlı komutanları aldıkları tedbirlerle hiç kimsenin yerinden kıpırdamamasını ve böylece en kötüsü olan gece vakti düzensiz bir kaçışı önlemeyi başardılar.
Kazıklı Voyvoda, bunun üzerine Fatih'in çadırına saldırmak istedi ama çadırı bulamayıp Veziriazam Mahmud Paşa'nın ve İshak Paşa'nın çadırlarına hücum etti. Burada her iki tarafın da kararlılıkla ama önemli kayıplar vermeden mücadele ettikleri bir çatışma meydana geldi. Kazıklı'nın adamları çatışmayı kaybederek geri çekildiler. Gün doğar doğmaz Mihaloğlu Ali Bey komutasındaki Osmanlı birlikleri, Eflaklıları takip edip birçoğunu öldürdüler.
Fatih savaşta
Osmanlı ordusu Tırgovişte'ye vardığında şehrin kapılarını açık, surlarını savunmasız, terk edilmiş vaziyette buldular. Yolda bir buçuk millik kazığa geçirilen binlerce Osmanlı ve Bulgar ceset kalıntılarının görüldüğü dehşet verici ceset tarlasından geçildi. Sultan, Yalomita Vadisi'nde askerlerinin yazın güneşinden ve kışın soğuğundan kavrulmuş kemiklerini görerek dehşet içinde kalmıştı. Kazıkların üzerinde ise kuşlar yuva yapmıştı. Binlerce Türk'ü ve üzerinde hâlâ kaftanı duran Hamza Bey'i kazıklanmış halde gören Fatih, hırsından yanındaki Veziriazam Mahmud Paşa'yı kırbaçladı.
Turahanoğlu Ömer Bey'in komutasındaki birlikler, Karpat Dağları'nın vadilerinde ilerlediler. Haziran sıcakları sadece Eflak steplerinde değil, dağların yakınlarında da çekilmez bir hâle gelmişti. Bir damla su yoktu ve hava öyle sıcaktı ki, toprak ateş gibi yanıyor, demir sanki mum gibi eriyor ve savaşçıların kalpleri sıcaklardan ve susuzluktan kavruluyordu. Eflak birliklerinin direncini iyice kırdıktan sonra geri döndüler.
Kazıklı Voyvoda
VOYVODA AF DİLİYOR
Eflak'ta daha fazla kalmayan Fatih, İstanbul'a geri döndü. Eflak tahtına ise Kazıklı Voyvoda'nın kardeşi Radul geçirildi. Radul, Eflak asillerine hitaben yaptığı konuşmada, "Eflâk'ın senyörleri nihayetinde ne olmayı düşünüyorsunuz? Büyük padişahın gücünün ne olduğunu en iyi biçimde tecrübe etmediniz mi? Onun devamlı biçimde gücünü göstereceğini bilmiyor olamazsınız? Zira ayakta kalmış nesi varsa yağmalamak ve bu ülkenin yıkımını tamamlamak için taze kuvvetler geldi. Onun dostluğu ve ihsanını hangi gerekçeyle reddedeceksiniz? Sizden rica ediyorum, düşmanlığınıza ve yaptığınız kötülüklere son vererek onun lütfuna nail olmanın yollarını arayınız. Artık ülkenizin gözlerinizin önünde temellerinden yıkılıp sadece yabancı otların yetiştiği ıssız bir metruk haline getirilmesine bir son veriniz. Artık geçiminizi temin edebileceğiniz ne küçükbaş hayvan sürüsü ne de at kalmadığını biliyorsunuz, Bu vahşi ve zalim tirana duyduğunuz sevgiden dolayı bu acılara çarptırıldığınızı da biliyorsunuz. Ben, sizlere bunca kötülük yapan, hatta bu zavallı halkı korkunç ve iğrenç bir kıyıma maruz bırakan onu, nasıl kardeş olarak adlandıracağımı bilmiyorum" demişti.
Kazıklı Voyvoda, bu gelişmeler üzerine biat ederek ülkesini ve sultanın teveccühünü geri kazanmaya çalıştı. 1462'de, "Osmanlıların büyük hükümdarı" diye yazdı Fatih Sultan Mehmed'e. "Ben, Eflak Voyvodası kulun sana ve ülkene karşı işlediğim suçlardan dolayı içten affını dilerim; teveccühüne sığınarak affetmeni ve sana elçi göndermeme izin vermeni diliyorum. Erdel'in ve Macaristan'ın her karışını tanıyorum. Hünkârımız şayet isterse suçumu affettirmek için sana Erdel'in tamamını verebilirim; Erdel'i bir kez ele geçirdikten sonra, Macaristan'ı kolayca ele geçirebilirsin. Elçilerimiz sana bu hususta daha fazla bilgi vereceklerdir. Hayatım boyunca sadık kulun olarak kalacağım. Tanrı hükümdarlığını uzun ömürlü eylesin".
Bu mektup Macarların eline geçti ve Macaristan Kralı Matyas, Vlad'ı yakalatıp Vişegrad'a hapsetti. Kazıklı Voyvoda, Macaristan'da 12 yıl süren bir tutsaklık dönemi geçirdi. 1475 yılının Ocak ayında kardeşi Radul'un ölümü, Eflak kapılarını ona bir kez daha açtı. Kazıklı Voyvoda, ertesi yıl ülkesine dönerek tahtı tekrar ele geçirdi. Fakat tahta çıkışından iki ay kadar sonra başsız vücudu Snagov Manastırı'nın çevresindeki bataklıkta bulundu. Osmanlı askerleri, Kazıklı Voyvoda'yı ele geçirip öldürmüşlerdi. Kesik kafası da muhtemelen İstanbul'a götürülmüştü.