Ülkemizin birçok bölgesi sel felaketiyle boğuşuyor. İstanbul ve Anadolu'nun birçok yerinde tarih boyunca sel felaketleri eksik olmamış, seller yerleşim yerlerini harabeye çevirmişti.
ORTALIK HARAP OLDU
Rahmetli Mustafa Cezar'ın "Osmanlı Devrinde İstanbul Yapılarında Tahribat Yapan Yangınlar ve Tabii Afetler" isimli makalesi İstanbul'un uğradığı felaketlerle ilgili ilk ve en önemli araştırmadır.
Osmanlı döneminde İstanbul'da meydana gelen ilk büyük sel felaketi Kanuni Sultan Süleyman'ın hükümdarlığının sonlarına doğru, 24 Ağustos 1553'te meydana geldi. Gece yarısı Kâğıthane'de meydana gelen sel yüzünden yerleşim yerleri, bostanlar harap oldu. Sel o kadar şiddetliydi ki büyük ağaçları söküp Boğaz'a sürüklemişti. Dönemin tarihçileri, Galata önlerinin direkler, ağaçlar, ot arabalarıyla dolduğunu, ihtiyacı olanın aldığını yazarlar.
1563'te meydana gelen sel Haliç kıyıları, Galata sırtları, Boğaz'a yakın yerler, Halkalı, Silivri, Küçükçekmece ve Büyükçekmece'yi adeta savaş alanına çevirmişti. Kâğıthane'de seller çınar ağaçlarının tepelerine kadar yükselmiş, yüksek bir yerde olmasına rağmen Eyüp Sultan Türbesi'nin içi de sel sularıyla dolmuştu.
Su kemerleri.
'İKİNCİ TUFAN' DENDİ
1750 yılında meydana gelen sel de İstanbul'a zarar verdi. Ancak 1789'daki sel büyük bir felaketti. "Taylesanizâde Hâfız Abdullah Efendi Tarihi"nde bu sel teferruatlı olarak anlatılır. Üçüncü Selim tahta çıktıktan yaklaşık altı ay sonra, 23 Ekim 1789 Perşembe günü ve ertesi Cuma günü İstanbul'a çok yoğun yağmur yağdı. Fatih, Eminönü, Kasımpaşa, Galata, Boğaziçi ve Üsküdar'daki sokaklar, pazarlar su ile doldu. Yokuşlarda sel yüzünden yarıklar oluştu, ev ve hamamlar yıkıldı.
Üsküdar'da Valide Camii'nin avlusu, merdivenlerin en üst basamağına kadar sel suları ile doldu. Dükkânlar su içinde kaldığı için esnafın malları sel suları içinde yüzüyordu. Hamamlarda birçok kişi mahsur kalmıştı. Bu yüzden duvarları delip içeride kalanları kurtardılar. Sel suları mezarları tahrip ettiğinden, kemikler etrafa saçıldı.
Boğaziçi'nde 45 ev sular altında kaldı. Ortaköy, Kuruçeşme, Arnavutköy ve Beylerbeyi'ndeki dükkânlar ve evler yıkılıp denize sürüklendi. 64 kişi hayatını kaybetti.
Tarihçi Cevdet Paşa yağan yağmurun "ikinci tufan" denmeye şayan olduğunu söyler. Birçok ev ve dükkân harap olmuştu. Tarihçiler yağmurun tadının normal yağmur suyu gibi olmayıp, deniz suyuna benzediğini söylerler.
İkinci Mahmud döneminde, 19 Haziran 1811 günü sabah namazından sonra o kadar çok yağmur yağdı ki, Beşiktaş, Kasımpaşa gibi bölgelerde evler, dükkânlar yıkıldı. Kasımpaşa'da 5-6 kişi sel sularında boğulurken bazı değirmenlerdeki atlar da sel sularından telef oldu.
16. yüzyılda İstanbul.
KANUNİ, FELAKET BÖLGELERİNDE
İstanbul'un su ihtiyacını karşılayan Mağlova Kemeri 1563 selinde suların tazyikine dayanamayarak büyük bir gürültü ile parçalandı. Su kemerleri ya tahrip olduğu veya tamamen yıkıldığı için şehirde en fazla su sıkıntısı çekiliyordu. Su kanallarının içi tamamen kumla kapandığı için kullanılamaz hâle gelmişti. Evlerin bahçelerinde bulunan kuyulardan su yerine çamur çıkıyordu. Felaketin ardından su olmaması yüzünden salgın bir hastalığın meydana çıkması bir an meselesiydi. Şehir içindeki su kaynaklarının çoğu da kullanılamaz hale gelmişti. Bunun üzerine şehirde büyük bir su sıkıntısı başgösterdi. Temiz su karaborsaya düştü ve halk ancak kendisine yetebilecek kadar suyu, iki-üç katı para ödeyerek alabildi.
Kanuni Sultan Süleyman, sel felaketinden sonra devlet adamlarını da yanına alarak yıkılan su kemerlerini gezdi. Mimar Sinan'a gerektiği kadar para harcayarak ve istediği kadar adam alarak su kemerlerinin tamirini emretti. Kanuni'nin isteği ve takibi sonucunda su kemerleri kısa sürede yeniden inşa edildi.
Kanuni yaşlılık günlerinde.
PADİŞAH BOĞULMAKTAN ASKERİN SIRTINA ÇIKARAK KURTULDU
İstanbul, tarihindeki en büyük sel felaketlerinden biriyle 1563'te karşılaştı. 1563 selinde İstanbul harabeye dönmüştü. Uğur Demir bir yazısında bu seli anlatır.
Kanuni Sultan Süleyman, 69 yaşında ömrünün son demlerindeyken dertlerinden uzaklaşmak için 1563'ün Eylül'ünde o zamanlar ormanlık bir alan olan Yeşilköy taraflarında avlanmaya çıktı. Ava çıktığında hava açıkken, 20 Eylül'e doğru gökyüzünü kara bulutlar kapladı. Gök gürültüsünden yer gök inledi. Kanuni, başlangıçta havaya aldırmadan ava devam etti, ancak yağan yağmur değil sanki afetti. Kanuni ve yanındaki adamları can havliyle kendilerini yakınlarda bulunan İskender Çelebi Sarayı'na attılar. Kanuni ve adamları saraya girince yağmurdan korunmuştu ama yağmur şiddetini artırıp sele dönüştüğü için civardaki dereler taşmaya ve önüne geleni sürüklemeye başlamıştı. İskender Çelebi Sarayı'nın yanındaki Halkalı Deresi taşarak saraya doğru aktı. Sarayın bahçesini su bastıktan sonra saray da aniden suyla doldu. Saraydakiler sel sularına kapıldılar. Kanuni, iç oğlanlarından güçlü ve uzun boylu bir askerin sırtına çıkarılıp, çatı altındaki yüksekçe bir bölmeye götürülerek boğulmaktan zor kurtarıldı. Şiddetli yağmur sabahın erken saatlerine kadar devam etti. Kanuni sığındığı bölmede sabaha kadar bekledi. Sabah olduğunda ise hava hiçbir şey olmamışçasına güneş açmıştı.
Sel, İstanbul'u adeta savaş alanına çevirmişti. Özellikle dere yatakları ile Boğaz'a yakın yerlerde büyük tahribata yol açmıştı. Sokaklarda ve derelerin yakınlarında yağmura yakalananlardan onlarca insan boğularak can vermişti. Yetmişe yakın ev de yıldırım düşmesi yüzünden yanmıştı.
Kâğıthane bölgesi derenin getirdiği ağaçlar ve çamur nedeniyle tamamen sular altında kalmış, asırlık çınarlar bile çöp ve çamur yığınları altında kaybolmuştu. Selden en büyük zararı Haliç kıyıları, Galata sırtları ve Boğaz'a yakın yerler görmüştü. Sarayburnu'nun insanın gözünü alarak akan mavi suyunun rengi değişmişti. Silivri, Küçükçekmece ve Büyükçekmece ile Harami Deresi'ndeki köprüler tamamen yıkıldığından insanlar gemi ve kayıklarla taşındı.