İslamiyet'te "Kur'an-ı Kerim"in getirdiği mesajı kabul edenler "Müslim", İslam dinini kabul etmeyenler de "Gayrimüslim" olarak adlandırılır.
Bunun dışında İslamiyet'te insanlar arasında ırk, renk, dil ve ülke esasına dayanan bir ayrım yoktur. İslamiyet'in doğuşundan itibaren Müslümanlar ile gayrimüslimlerin milletlerarası ilişkileri ve Müslümanlar'la birlikte yaşayanların hukuki statüleri belirlenmişti.
Osmanlı Devleti'nde gayrimüslimler hakkında Yavuz Ercan hocanın eserlerinden teferruatlı bilgi öğrenilebilir.
Hristiyanlar
OSMANLI HİZMETİNDE GAYRİMÜSLİMLER
Osmanlı Beyliği, Hristiyanlar'ın yoğun olarak bulunduğu bölgelerde kurulup genişlemişti. Osmanlılar, bu yüzden beyliğin ilk dönemlerinden itibaren gayrimüslimlerle ilişki içindeydiler. Osmanlı İmparatorluğu'nda en büyük gayrimüslim topluluk Ortodokslar'dı. Gregoryen Ermeniler, Museviler ve Katolikler diğer gayrimüslim topluluklardı.
Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk dönemlerde orduda görev yapan birçok Hristiyan asker vardı. 16. yüzyılda ordudaki gayrimüslim askerler, voynuk, martolos gibi geri hizmet kıtaları dışında ortadan kalktı. Fakat gayrimüslimler devlet kademelerinde hekim, mimar, tercüman gibi görevlerde bulunmaya devam ettiler. Osmanlı'nın son döneminde ise birçok gayrimüslim nazır vardı.
Fatih ve patrik
BAŞKA DİNLERE SAYGI
Avrupa'da o yıllarda Müslümanlar'a hayat hakkı verilmez, Yahudiler ise çok zor şartlar altında hayatlarını sürdürürlerdi. Osmanlılar'ın ilk dönemlerinde Yahudiler'e yapılan muameleye dair Yavuz Ercan bu konuda şöyle bir örnek verir: "15. yüzyılın ortalarında Türkiye'ye yerleşen Yahudi İsak Zarfati, 'Burada en iyi elbiseleri giyebilirsiniz.
Hristiyan egemenliğinde çocuklarınızı mosmor veya kıpkızıl dövülme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmadan asla mavi ve kırmızı renkli elbiseler giydiremezsiniz' diyerek Avrupa'daki Yahudileri Osmanlı topraklarına çağırıyordu." Osmanlılar, kendi idareleri altına giren Hristiyan ve Yahudiler'in özel vergileri ödemeleri şartıyla inançlarına karışmadılar.
Osmanlı yönetiminde gayrimüslimler, Müslümanlar'dan farklı olarak "cizye" adı altında bir vergi verirlerdi.
Türkler, Hristiyanlar'ın kendi dini liderlerini seçmelerine, kutsal mekânlarını ziyaret etmelerine, ibadetlerini sürdürmelerine müsaade ettiler. Genellikle bir yer fethedildiğinde o şehrin en büyük kilisesi camiye çevrilirken, diğer ibadet yerlerine dokunulmuyor fakat yeni kilise inşasına izin verilmiyordu.
Kiliselerin, camilerden daha yüksek yerlerde bulunmasına ve kiliselerin daha yüksek olmasına da izin verilmezdi.
Osmanlı İmparatorluğu'nda, başka dinlerden olan kişilere baskı yapan ve ibadet yerlerine zarar veren kişinin dinine bakılmaz, Müslüman bile olsa cezalandırılırdı. 18. yüzyılın ikinci yarısında Kırım'da Hazreti İsa'nın tasvirini yırtan birkaç Nogay, Kırım Hanı Kırım Giray tarafından kilisenin önünde yüzer sopa vurdurularak cezalandırılmıştı.
YILDIZ SARAYI'NIN TARİHİ YAZILDI
Yıldız Teknik Üniversitesi "Sultan II.
Abdülhamid Uygulama ve Araştırma Merkezi" tarafından rahmetli hocamız Prof.
Dr. Ahmet Haluk Dursun'un hatırasına ithaf edilen "Yıldız Sarayı" kitabı geçtiğimiz günlerde çıktı. Melek Özyetgin, Vahdettin Engin ve Ayşe Ersay Yüksel'in hazırladığı eser mekân ile tarihi birleştiren bir kitap olmuş.
Yıldız Sarayı tarihimizdeki birçok önemli hadiseye ev sahipliği yapan, ancak üzerinde oldukça sınırlı çalışma bulunan bir yerdi.
"Sultan II. Abdülhamid ve Yıldız Sarayı" ve "Yıldız Sarayı ve Yapıları" başlıklarıyla iki bölümle birlikte oldukça zengin bir "Ekler" kısmından oluşan eser önemli bir boşluğu doldurdu. Tarih, sanat tarihi, mimarlık gibi farklı bilim dallarının nazarından mekânın incelendiği eser, arşiv belgeleri, görsel malzemeler, plan ve krokiler başta olmak üzere zengin bir kaynak çeşitliliğine dayanılarak kaleme alınmış.
Kitabın "Sultan II.
Abdülhamid ve Yıldız Sarayı" adlı birinci bölümünde II.
Abdülhamid'in hayatı, kişiliği, saraydaki hayatı, ailesi hakkında verilen kısa bilgilerin ardından Yıldız Sarayı ile olan ilişkisi teferruatlı olarak incelenmiş.
Yıldız Sarayı'nın II.
Abdülhamid'in yönetim anlayışıyla nasıl şekillendiği, sultandan sonra sarayla ilgili nasıl gelişmeler yaşadığı da ele alınmış.
Kitabın "Yıldız Sarayı ve Yapıları" adlı ikinci bölümünde temelde resmî bölüm (birinci avlu), harem bölümü (ikinci avlu) ve dış bahçe ile yapılardan oluşan üç ana bölümden müteşekkil saray oldukça zengin bir muhteva ile sunuluyor.
Bu manada yönetim ve hizmet binalarının yer aldığı birinci avluda bulunan Mâbeyn-i Hümayun, Çit Kasrı, Selamlık Köşkü, Yaveran Dairesi, Nöbetçi Kulübesi, Matbah-ı Hümâyûn, Silahhane, Arabacılar Koğuşu, Arabalık, Güvercinlik (Eczane/ Tüfek Fabrikası), Kütüphane, Müzehane, Rasathane, Agavat Dairesi, Kiler Dairesi, Misafirhane gibi yapılar fotoğraf koleksiyonundan kullanılan görseller ve avlunun planı eşliğinde ayrıntılı bir şekilde incelenmiş.
Yine aynı şekilde ikinci avludaki Valide Sultan Kasrı, Küçük Pavyon, Limonluk, Saray Tiyatrosu, Gedikli Cariyeler Dairesi, Hususi Daire, Kaskat Dairesi, Küçük Mabeyn, Hünkâr Hamamı, Kızlar Ağası Dairesi gibi yapılar da son derece ayrıntılı bir şekilde ele alınmış.
Bunlarla birlikte Harem'in kuzeydoğu avlusunda bulunan Kadın Efendi Daireleri, Cariye Daireleri, Hazinedar Usta Kadın Dairesi; Has Bahçe'de bulunan Marangozhane ve Güzel Sanatlar Dairesi, Cihannüma Köşkü, Ada Köşkü, Kameriye Köşkü, III. Selim Çeşmesi, Namazgâh;
Harem'in kuzeybatı avlusunda bulunan Çukur Saray, Efendiler Dairesi ile birlikte 1894 depremi sonrası yapılan köşkler incelenmiş.
Dış bahçede yer alan Şale Kasrı, Merasim Dairesi, Malta Istabl-ı Âmire-i Hümâyûn, Yıldız Korusu incelenmiş, ayrıca burada yetiştirilen hayvanlardan bitkilere kadar pek çok meseleye değinilmiş.
Bölümde son olarak sarayın dış yapıları su ile ilgili olanlar, askerî yapılar, dinî yapılar vs. ele alınmış. Kitabın "Ekler" kısmında ise sarayın eski planları, belgeler, saray ve çevresiyle ilgili hava fotoğrafları yer alıyor.
Yıldız Sarayı hakkında yapılmış bu önemli araştırmayı güzel bir baskıyla karşımıza çıkaran Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tamer Yılmaz'ı, Sultan II. Abdülhamid Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Melek Özyetgin'i ve kitabın basılmasına destek veren Halkbank'ı kutluyoruz.