200 yıl önce Yunanlılar isyan ettiler. Avrupa'da yaşayan Rumlar ile İngiltere, Fransa, İtalya, Amerika gibi ülkelerden başka milletlere mensup gönüllüler savaşmak için Mora'ya geldiler. Ancak Kavalalı kuvvetleriyle desteklenmiş Osmanlı ordusu asileri mağlup etti. Yunanlılar'ın kendi kazanamadıkları bağımsızlık ise Rus-İngiliz ve Fransız ordusunun harekete geçerek Osmanlı ordusunu mağlup etmesiyle kazanıldı. Ancak Yunanlılar bağımsız olurken Mora'daki on binlerce Türk katledilmişti. Salâhi Sonyel, Ali Fuat Örenç ve McCarthy'nin araştırmalarında Mora'daki "Türk Soykırımı" bütün teferruatıyla anlatılır.
Yunanlı asiler ve Başpiskopos Germanos.
TEK TÜRK KALMADI
Yunanlılar'ın Eflak ve Boğdan'da, yani Romanya'da başlayan ayaklanması kısa bir süre sonra Mora ile bazı adalara da (Sakız, Semadirek, Sisam) yayıldı. Balyabadra Piskoposu Germanos liderliğindeki Rumlar, Mora'da Kalavrita Kalesi'ne bayrak dikerek isyanı başlattılar. Başpiskopos Germanos'un ilan ettiği gibi isyanın sloganı, "Hristiyanlar'a huzur! Konsüllere saygı! Türkler'e ölüm"dü.
Yunanlılar'ın isyan ettiği Mora ve Attika yarımadası ile Eğriboz Adası'nda çok sayıda Türk nüfus vardı. Rumlar isyan ettikleri yerlerde ilk olarak asırlardır beraber oldukları ve hakim konumdayken kendilerine dokunmayan, ibadetlerine karışmayan Türk komşularını öldürerek işe başladılar.
İsyanın başladığı yer olan Kalavrita'da öldürülen 200'den fazla Türk, katliamın başlangıcıydı. Şehirdeki Türkler, Yunanlılar'ın kendilerini sağ bırakacağı vaadine kanarak teslim olmuşlardı. Ancak katledildiler. Aynı katliam Kalamata'daki teslim olan Müslümanlar'ın da başına geldi. Petros Mavromihalis, eşkıyalarıyla birlikte dağdan inerek Türkler'i katletti. Katliam şehirdeki ırmağın kenarında 24 papazın yaptığı ayinle kutlandı. Kalamata felaketini, Balyabadra ve Livatya'daki bütün Müslümanlar'ın katli izledi.
Atina, Benefşe, Navarin gibi birçok kalede teslim olan Müslümanlar antlaşma şartlarına rağmen Anadolu'ya gönderilmeyerek katledildiler. Atina'da teslim olan halktan 400 kişi sokaklarda parçalanırken, Missolonghi'de 22 kişi haricinde herkes acımasızca öldürüldü. Şehirdeki Türkler'in çoğu öldürülürken, kadınlar zengin Rum ailelerin evlerinde köle olarak alıkonuldu. İmrahor'daki (Vrachori) 500 aile işkence edilerek katledildi. Yunanlılar tarafından kâfir addedilen Yahudiler de Müslümanlar gibi öldürülmüşlerdi. Navarin'deki Türkler'in hemen hemen hepsi kadın, erkek ve çocuk demeden katledilmişti. Çocuklar denize atılarak boğulmuş, bebekler kayalara atılarak parçalanmıştı. Mizistre (Lakonya) Türkleri gibi, birçokları da kaçarken yollarda katliama uğradılar. İsyan yayıldıkça işgal edilen yeni bölgelerde de Türk katliamı tekrarlandı.
26 Mart'tan 22 Nisan'daki Paskalya yortusuna kadar geçen sürede, 15 binden fazla Türk acımasızca katledildi. Türkler'e ait binlerce bağ evi ve birçok yerleşim yeri de yerle bir edildi. Katledilmekten kalelere kaçarak canını kurtaran Türkler'in geri dönme ümidini kırmak için, evleri, bağ evleri yakılmış, malları harap edilmişti.
Tripoliçe katliamı.
KEMİKLERİ BİLE YOK ETTİLER
İsyan üzerine köy ve kasabalardaki Türkler katledilmemek için kalelere sığınmışlardı. Mora Yarımadası'nın merkezi Tripoliçe'ye on binlerce Türk gelmişti. Asiler burayı ele geçirmek için 1821 sonbaharında beş ay süreyle kuşattılar. 10 Ekim 1821'de bir ihanet sonucunda kale kapısının açılmasıyla Tripoliçe büyük bir katliama sahne oldu. Üç gün süren katliamda binlerce Türk öldürülmüştü. Kalenin direnişinin sembolü Kadı Halim Efendi ise üzerine yağ dökülerek acımasızca katledildi. Katliamda dirilerden sonra sırayı ölüler aldı. Mezarlar açılarak kemikler çıkarılıp yakıldı.
Alison Phillips, "War of Greek Independence" isimli eserinde Tripoliçe katliamını şöyle anlatır: "Perişan Türk halkı, üç gün süreyle vahşi haydutların hırs ve zulmüne maruz bırakıldı. Yaşına ve cinsiyetine bakılmadan hepsi katledildi. Öldürülmeden önce kadın ve çocuklara işkence yapılmıştı. Katliam o kadar mahşeriydi ki, çete lideri Kolokotronis'in kendi anlatımına göre, kasabaya girdiğinde, hisar kapısından itibaren atının nalları toprağa değmedi. Onun zafer yolu, halı gibi insan cesetleriyle kaplanmıştı. İki günün sonunda, sağ kalabilen feci haldeki 2 bin kadar her yaş ve cinsiyetten Müslüman, bilhassa kadın ve çocuklar merhametsizce toplanıp, yakındaki bir dağdan uçuruma yuvarlandı ve orada sığır gibi parçalandılar."
Katliam sadece Mora'yla sınırlı kalmamıştı. Romanya'da isyan eden Rumlar, oradaki Türkler'i de merhametsizce katletmişlerdi. Osmanlı memur ve askerleri ile halktan Türkler'in katledilmesi, şehirlerden sonra dağlarda da devam etmişti.
Adalarda isyan eden Rumlar, yakaladıkları gemilerdeki Türkler'i ve hacca gidenleri öldürdüler. Ele geçirilen bir Türk gemisinin 57 personeli, Hidra Adası sahilinde, diri diri ateşte yakıldı.
Yunanlılar, Türkler'i kollarını, bacaklarını parçalayıp, yakıp, üzerlerine kaynar yağ döküp işkenceyle öldürdüler. Türk kafalarıyla sokaklarda top oynadılar. Katliamın yaşandığı yerlerden geçenler yıllar sonra bile kemik yığınlarını gördüler. Türkler'in yanında yer alan Yunanlılar ve Yahudiler de işkenceyle öldürüldü. Hatta kendilerine yardıma gelen bazı Avrupalılar'ı da mallarını almak için katlettiler.
Byron ve Yunanlı asiler.
PİŞMAN OLAN AVRUPALILAR
Yunanlılar'a koşarak gelen birçok Helen hayranı, katliamı görünce ya intihar etmiş ya da Yunanlılar'ı terketmişti. Almanyalı Doktor Wilhelm Boldemann zehir içerek intihar ederken, İskoçyalı Albay Thomas Gordon ise Yunan barbarlığını görünce asilerden ayrılmıştı. Kimi Helen hayranı da gerçekleri gördükten sonra ülkelerine dönüşlerinde "Başkalarının, benim işlemiş olduğum hataları işlememesi için bu yazıyı kaleme alıyorum. Modern Yunanistan, eski Yunanistan gibi değildir. Yunanlılar, şükran bilmeyen, gaddar ve barbar bir soydurlar" diye yazılar yazmışlardı.
Yunanistan'dan ülkelerine dönen birçok Fransız subay, Yunanlılar'ı "Alçak, korkak ve iyilik bilmez bir soy!" olarak tasvir ederken Korint katliamına şahit olan Prusyalı bir subay, "Orada yalnız sefalet, ölüm ve nankörlükle karşılaşacaksınız. Size Almanya ve İsviçre'de söylenenlere inanmayınız; yaşlı bir askerin söylediklerine inanınız" demiş, Prusyalı başka bir subay ise "Eski Yunanlılar artık yoktur. Solon, Sokrates ve Dimosthenis'in yerini kör cehalet almıştır. Atina'nın makul yasalarının yerini barbarlık almıştır. ...Yunanlılar, basın aracılığıyla yabancılara vermekte oldukları çekici sözleri yerine getirmiyorlar" diye yazmıştı.
İsyan'dan önce Mora ve Attika yarımadası ile Eğriboz Adası'nda on binlerce Türk yaşıyordu. Avrupa medeniyetinin ataları kabul edilen Yunanlılar'ın katlettikleri Türkler'in sayısı 25 binden fazla olarak tahmin ediliyor.
YABANCI TARİHÇİLERİN GÖZÜNDEN TÜRK KATLİAMI
Tarihçi William St. Clair, "That Greece Might Still be Free": "20 bini aşkın Türk erkek, kadın ve çocuk, birkaç hafta süren boğazlamalar sırasında Yunan komşuları tarafından katledildiler. Onlar kasten ve vicdan azabı duyulmadan öldürüldüler. Çiftliklerde veya tecrit edilmiş toplumlar halinde yaşayan Türk aileler, kısa bir sürede öldürüldüler; yakılan evleri, cesetlerinin üzerine yıkıldı. Olaylar başlayınca evlerini bırakarak en yakındaki kente sığınmaya çalışanlar da Yunan güruh tarafından yollarda öldürüldüler. Küçük kentlerde, Türkler, evlerine kapanarak kendilerini korumaya çalışıyorlar, ama pek azı kurtulabildi. Bazı yerlerde açlığa dayanamayarak, hayatlarının bağışlanacağına dair onlara söz veren asilere teslim oldular, ama yine de öldürüldüler. Ele geçirilen Türk erkekler derhal öldürülüyor, kadınlarla çocuklar köle olarak asilere dağıtılıyor, ama daha sonra onlar da öldürülüyorlardı. Mora'nın her yanında, sopa, orak ve tüfeklerle silahlı Yunan asiler, çevreyi dolaşarak öldürüyor, yağmalıyor ve ateşe veriyorlardı. Çoğu kez Ortodoks papazlar, onlara önderlik ediyor ve bu sözde 'kutsal' eylemlerinde onları kışkırtıyorlardı. Yunanlılar arasındaki bu 'vahşice öç alma iştiyakı, çok geçmeden katletme zevkine' dönüştü. Yunanistan Türkleri 1821 yılı baharında dünyanın geri kalanının kaydına girmeden ve yas tutulmaksızın ortadan kayboldular".
İskoç Tarihçi George Finlay, "History of the Greek Revolution": "1821 Nisan ayında Yunan yarımadasının her tarafına yayılmış, tarımla uğraşan 20 binin üzerinde Müslüman insan yaşamaktaydı. İki ay geçmeden bunların çoğunluğu kadın-çocuk denmeden acımasızca ve pişmanlık duyulmadan vahşice katledilmişti. Şimdi bile yoldan geçen seyyahlara taş kümelerini gösterip, 'İşte şurada Ali Ağa'nın konağı vardı ve biz onunla birlikte ailesiyle hizmetkârlarını burada kestik' deyip; bir gün bu yaptıklarından ötürü kindar bir öfkeyle karşılaşacağını hiç düşünmeden, bir zamanlar Ali Ağa'ya ait olan tarlaları sakince sürmeye koyulan yaşlı adamlara rastlarsınız. İşlenen suç bir ulusa aitti ve doğurduğu huzur bozucu sonuçlar ne olursa olsun, telafi etmesi o ulusa ait bir davranış biçimi olarak o ulusun vicdanında yer etmeliydi".
İngiliz Tarihçi Walter Alison Phillips, "The War of Greek Independence": "Nisan ayında isyan yaygınlaşmıştı. Sanki bir yerden işaret almış gibi köylüler birden her tarafta ayaklandılar ve ellerine geçirdikleri tüm Türkleri çocuk, kadın, erkek ayırt etmeden katlettiler. Ağızdan ağıza dolaşan 'Mora'da hiç Türk kalmasın; hatta tüm dünyadan silinsinler' şarkısı, bir yok etme savaşının başlangıcını haber verdi. Mora'daki Müslüman sayısının 40 bin olduğu sanılıyordu. İsyanın başlamasından sonraki üç hafta içinde şehirlere kaçabilen birkaç kişi haricinde hiç Müslüman kalmamıştı".
Amerikalı Tarihçi McCarthy, "Ölüm ve Sürgün": "Bazen savaş sarhoşluğu içinde ve eski efendilerin düştüğünü görmek arzusuyla, Türkler derhal öldürülmüşlerdi ama katliamların çoğu planlı ve serinkanlılıkla işlenmişti. Şehir ve kasabaların tüm Türk nüfusu toplanıp şehir dışına yürütülmüş ve kuytu yerlerde boğazlanmışlardı".
İngiliz Tarihçi David Armine Howarth, "The Greek Adventure": "Yunanlılar, bu cinayetleri işlerken, herhangi bir neden aramıyorlardı. Kan dökme şehvetine kapıldıkları için öldürüyorlardı".