Kanunî'nin Vezir-i Azam'ının 457 Yıl Önceki Büyük Öngörüsü İstanbul'un nüfusu arttıkça sıkıntısı bitmez
İstanbul büyük bir su sıkıntısıyla karşı karşıya. İstanbul'un büyük bir tüketici şehir olması, tarih boyunca su ve gıda maddelerinin sağlanması hususunu çok öncelikli hale getirmişti. Osmanlı döneminde nüfusu yüzbinleri bulduğu için İstanbul'un su ihtiyacının giderilmesi ve iaşesinin sağlanması oldukça zordu. İmparatorluğun bütün kaynakları başkentin ihtiyaçlarını gidermek için seferber olmuştu.
SU SİSTEMİ ÇÖKTÜ
İstanbul, tarih boyunca hem bir su şehri, hem de su sıkıntısının ve sorunlarının yaşandığı bir şehir oldu. İstanbul'a düzenli su sağlamak için yapılan ilk tesisler şehrin kuruluşuna paralel olarak gelişti. Şehre düzenli su sağlamak için yapılan ilk tesisler Roma dönemine aittir. Daha sonraki yıllarda İstanbul'da yaşayan insanların su ihtiyacının giderilmesine yönelik çabalar hep sürdürüldü. Ancak 7. ve 8. yüzyıllarda ise çeşitli hücumlar ve depremler sebebiyle bu su tesislerinin sur dışında kalan bölümleri tahrip olmuştur. Orta Bizans döneminde, eskiden şehrin suyunu sağlayan tesislerin işler durumda bulundukları kuşkuludur. Bunların yerine sarnıçların devreye girmiş oldukları tahmin edilmektedir. 10. yüzyıldan sonra şehre su sağlayan sistemin çöktüğü, 1204'teki Latin istilasından sonra ise bu sistemin tümüyle yıkıldığı sanılmaktadır.
İstanbul'un fethinden sonra Fatih yeni başkentinin su ihtiyacının karşılanması için önemli işler yaptı. Fatih Sultan Mehmed'den sonra da şehre su getirilmesine önem verilmiş. II. Bâyezid ve Yavuz Sultan Selim zamanlarında da Halkalı su yollarına ekler yapılmıştır.
YENİ SU YOLLARI
Kanunî döneminde İstanbul nüfusunun hızla artması beraberinde büyük bir su sıkıntısını da getirdi. Önceki dönemlerden kalan su kanalları ve sarnıçlar ihtiyacı karşılayamaz hale geldi. Üstüne üstlük 1563 yılındaki selde Mağlova su kemerinin yıkılması sıkıntıları bir kat daha artırdı. Şehir içindeki su kaynaklarının çoğu da kullanılamaz hale geldi. Bunun üzerine şehirde büyük bir su sıkıntısı baş gösterdi. Temiz su karaborsaya düştü ve halk ancak kendisine yetebilecek kadar suyu, iki-üç katı para ödeyerek alabildi. Tarihçi Peçuylu İbrahim, yaşanan sıkıntıyı "Büyük hayır işlerinden biri de Kırkçeşme suyudur. Bu sular İstanbul'a akıtılmadan önce herkes bir yudum suya muhtaç olup büyük sıkıntı çekerlermiş. Bu hayratı yapmakla kazandığı sevap, herhalde padişahın iyilikleri yazılan defterlerin başlığı olur. Bunun için harcadığı para da mübarek camiinkinden pek az değildir. Tutarı 50.780.000 akçe olduğu yazılmıştır" şeklinde gayet açık bir şekilde tasvir eder.
NÜFUS İZDİHAMI OLUR
Kanunî, devlet adamlarını da yanına alarak yıkılan su kemerlerini gezdi. Mimarbaşı Sinan'a gerektiği kadar para harcayarak bu kemerlerin tamir edilmesini emretti ve donanma askeri ile yeniçeri birliklerinden gerektiği zaman işçi temin etme yetkisi verdi. Bu toplantıdan sonra şehrin farklı bölgelerinde su kaynağı arayan görevliler Kâğıthane'de daha önce Bizanslılar tarafından da kullanılmış olan bir kaynak buldular. Kâğıthane'deki bu suyu İstanbul'a getirme işi Mimarbaşı Sinan'a verildi.
Çalışmalar ilerlerken Kâğıthane suyunun şehre getirilmesine farklı sebeplerle karşı çıkanlar da yok değildi. Karşı çıkanların en başında da Vezir-i Azam Semiz Ali Paşa gelmekteydi. Ali Paşa, projeyi engellemek için su yollarının güvenliğinden sorumlu Nikola adlı bir gayrimüslimi gizlice kaçırttı. Ancak Kanunî, Kâğıthane'yi teftiş için gittiği bir gün Nikola'nın nerede olduğunu sorunca Ali Paşa "Benden izinsiz haddinden fazla para harcadığı için saklanmıştır, birkaç güne kalmaz ortaya çıkar" diyerek durumu kurtardı. Bu cevaptan hemen sonra da gerçek niyetini şu şekilde padişaha izah etti:
"Hakikaten su getirmek gibi faziletli sevap ve güzellik olmaz. Allah muvaffak eyleye. Velakin padişahım bu eserin yapılmasıyla İstanbul'un her mahallesinde bir çeşme yapılıp sular sebil oldukda çevreden, Arap ve Acem ülkelerinden insanlar gelip şehirde nüfus izdihamına sebep olurlar. İstanbul'a et, ekmek ve diğer yiyecekleri yetiştirmek zorlaşır, askerin geçimini sağlamak müşkil hale gelir. Yiyecek fiyatları bozulur ve çift-bozanlar İstanbul'a dolar. Eker-biçer taifesi yerlerini boş bırakıp terkeylerler. Padişahımın saltanat döneminde her türlü zorluk çekilir. Ama asıl zorluğu sizden sonra gelen padişahlar çekerler."
Bu itirazlara rağmen Kanunî Kırkçeşme tesislerinin yapımını hız kesmeden devam ettirdi. Zamanına göre dev bir proje sayılabilecek olan Kırkçeşme tesisleri 7-9 yıl arasında bitirilerek, şehrin dönem dönem artan su sıkıntısına bir süre için çözüm bulundu.
FATİH VE İSTANBUL'UN SULARI
İSTANBUL'UN fethinden önce, şehir surlarının dışında, Türklerin bulundukları bölgelerde çeşmeler yapıldığı bilinmektedir. Fetihten sonra Fatih şehre su getiren su yollarının tamiri işini ele almış ve su sıkıntısının giderilmesi için araştırmalara girişilmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla 15. yüzyılın ortalarında şehrin su durumu hiç de parlak değildir. Bu sebeple göçmüş su kemerleri, kaybolmuş su yolları bulunup tamir edilmiş, şehre su getirilmiş, getirilen su saraylara, hamamlara, mahallelere dağıtılmıştır. Bittikten sonra onarılan ve devreye giren su dağıtım ağları, Fatih ve Turunçlu su yollarıdır. Yine Fatih döneminde İstanbul'un kuzeybatısında Ayasköy- Davutpaşa ve Çiços Çiftliği'nin çevrelediği alandaki zengin su kaynaklarından da şehre de su getirilmeye başlanmıştır. İstanbul'un fethinden sonra II. Mehmed şehri mamur bir yer haline getirmek için ülkenin farklı yerlerinden insanları buraya göç ettirdi. Bu doğal olarak şehir de su sıkıntısı yarattı. Tarihçi Tursun Bey, kendi adını taşıyan tarihinde Fatih döneminde nüfusun artmasıyla birlikte bunların su ihtiyacını gidermek için yapılan çalışmaları özetle şu şekilde anlatmaktadır: "Çeşitli yiyecekler, sayısız gemi ile denizden ve arabalarla karadan büyük şehir ve köylerden akıp geldi. Ama su sıkıntısının giderilmesinde araştırma yapılmasını emretti. Meğer İstanbul'un mamur olduğu dönemlerde altı yedi günlük yoldan su getirilmiş. Eski su yolları bulundu ki, dağların ciğerlerini delip getirmişler ve zemine müvazi derelerden taklar ve kemerler vasıtası ile bir nehir akıtmışlar. Ama bu eserler zamanla harap oldular. Padişah bunların imarı için bilgin mühendis ve ustalar getirip göçmüş taklarını ve kaybolmuş yolları tamir ile yeniletti. Bu arada yol üzerinde nice sular bulunup ana suya katılıp bir nehir gibi bütün yaylak suyunu getirip şehre akıttı... Suyu saraya, hamamlara ve mahallelere taksim etti...".