Osmanlı Devleti 1876'da ilân edilen Anayasa ile Meşrutiyet yönetimini benimsemişti. Aynı yıl yapılan seçimlerle siyasi tarihimizde ilk defa bir meclis oluşturuldu.
Bu sırada ülkemizde siyasi parti yoktu. Milletvekilleri seçim bölgelerinden aldıkları oylara göre seçilip, İstanbul'a geldiler. Partilerle 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilânından sonra tanıştık.
İkinci Meşrutiyet'in ilânının ardından çok sayıda siyasi parti ve dernek kuruldu. Bu arada birçok gazete ve dergi yayınlandı.
Meşrutiyet'in ilk günleri, her kafadan bir sesin çıktığı anarşik bir ortam içinde geçti.
Beyoğlu'nda sandık alayı.
MUHALEFET ORTAYA ÇIKIYOR
İttihad ve Terakki Cemiyeti, Meşrutiyet'i getiren örgüt olduğu için büyük bir prestije sahipti.
İttihadçı olmak vatanseverlik, karşı çıkmak ise ihanet olarak nitelendiriliyordu. Buna rağmen İttihadçılar'a karşı muhalefet örgütlenmeye başladı. Meşrutiyet'in ilânı üzerine birçok siyasi sürgün İstanbul'a gelerek faaliyetlere başladılar. 12 Ağustos 1908'de Sultanahmet Meydanı'nda bir miting düzenledikten sonra siyasi bir örgüt olmayı kararlaştırdılar.
Avnullah El-Kazimî'nin başkanlığında "Fedakâran-ı Millet" Cemiyeti adıyla bir örgüt kuruldu.
Cemiyet, Meşrutiyet'e saygılı olmak şartıyla hanedanın hukukunu korumayı, Meşrutiyet'i korumak için her türlü fedakârlığı yapmayı, Osmanlı topraklarındaki halklar arasında birliği sağlamayı, ülkeye ve millete hizmet edeceklere yardımda bulunmayı amaçlamıştı.
Cemiyet seçimlere ilgi göstermemiş, bu yüzden de meclis de temsilcisi olmamıştı. Fedakâran-ı Millet Cemiyeti kendisini siyasi fırka olarak nitelendirmişse de siyasetten çok üyelerine yardımla uğraşmıştı. Türkiye'deki siyasi partilerin tarihini yazan Tarık Zafer Tunaya, cemiyeti "hayır cemiyeti ile siyasi parti" arasında gidip gelen bir örgüt olarak nitelendirir.
31 Mart Vak'ası'ndan sonra cemiyet sona ermiştir.
İLK PARTİMİZ
14 Eylül 1908'de liberalizmin Türkiye'deki öncüsü Prens Sabahaddin'in hamiliğini yaptığı Ahrar Partisi kuruldu. Ahrar Fırkası, İttihad ve Terakki 1913'te partileşeceği için ülkemizin ilk partisidir. Ahrar kelimesi "Hürler/ Özgürler" demektir. İttihad ve Terakki'ye muhalif olan Yeni Gazete, Serbestî, Sada-yı Millet ve İkdam gibi gazeteler Ahrar Fırkası'na yoğun ilgi gösterip, partinin adeta sözcülüğünü yaptılar.
Partinin başkanı yoktu. Sadrazam Kâmil Paşa'nın partinin başkanı olduğu söylenir. Halk ise partinin başkanı olarak Prens Sabahaddin'i görüyordu. Maddi sıkıntı çeken parti İstanbul dışında fazla örgütlenemedi.
1876'dan 1946'ya kadar ülkemizde milletvekilleri iki dereceli seçimle seçilirlerdi. Bu sisteme göre seçim bölgelerindeki müntehib-i evveller, yani birinci seçmenler müntehib-i sânîleri, yani ikinci seçmenleri seçerler, onlar da mebusları, yani milletvekillerini tespit ederlerdi. 1909 seçimleri de bu sistemle yapıldı.
Seçimler eskiden şimdiki gibi bir günde yapılmaz, birkaç ay sürerdi.
1908 Eylül'ünde başlayan seçimler aralıkta da sürdü. Trabzon'dan seçilen mebuslar başkente geldiğinde İstanbul seçimleri yapılmamıştı bile. 10 milletvekili çıkaracak İstanbul seçimleri 11 Aralık'ta yapıldı.
Meşrutiyet'in ilânı halk arasında büyük bir heyecana sebep olmuş, büyük şenlikler yapılmıştı. Bu dönemin seçimleri de çok renkliydi.
İstanbul seçimlerinde kullanılan sandık Matbaa-i Askeriye Müdürü Ziya Bey tarafından "pek sanatkârâne" yapılmış ve bu sandık günlerce basında konuşulmuştu.
Seçimler sırasında fener alayı, gelin alayı gibi bayram havasında sandık alayı yapılırdı. Halk ikinci seçmenlere ait oy sandıklarını süslü bir kağnı veya at arabasına koyup, davul zurna ile belediye binasına kadar götürürlerdi.
İstanbul'da da seçim günü şehirde büyük bir eğlence vardı.
İkinci seçmenler sazlı sözlü arabalarla şehir turu attılar.
Seçim sandığı dönemin en gözde binalarından Sirkeci'deki Büyük Postane'ydi. Seçim kanunu gereği Şeyhülislam ve Patrik'in temsilcileri de sandık başındaydılar. Oy hakkı olan 512 seçmenden 507'si müzik eşliğinde Postane'ye gelerek oylarını kullandı. 4 saatten fazla süren oy verme işlemi açıklandığında İttihadçılar büyük sevinç içerisindeydiler. 10 milletvekilliğini de kazanmışlardı. Ahrar Fırkası büyük bir şok geçirmişti.
İmparatorluğun her tarafında İttihadçılar'ın zaferi vardı. İttihad ve Terakki'nin hakim olduğu ortamda yapılan seçimleri adayları rahatlıkla kazanmıştı. 126 seçim çevresinden gelen 275 milletvekilinden 160'ı parti üyesi, diğerleri de İttihad ve Terakki sempatizanı idiler.
Halk seçimleri kutluyor
PARTİ BOLLUĞU
İTTIHAD ve Terakki her ne kadar bütün milletvekilliklerini kazandıysa da, Meşrutiyet'e taraftar olan herkes İttihadçı değildi. Bu yüzden peş peşe yeni siyasi partiler kuruldu.
Bunlar arasında, seçimlere katılan Ahrar Partisi'nin yanında, Osmanlı Demokrat Partisi, İttihad-ı Muhammedi Partisi, Islahat-ı Esasiye-i Osmaniye Partisi, Ahali Partisi, Mutedil Hürriyetperveran Partisi, Osmanlı Sosyalist Partisi, Fedakâran-ı Millet Cemiyeti, Heyet-i Müttefika-i Osmaniye gibi partiler bulunuyordu.
İkinci Meşrutiyet'ten sonra kurulan partiler arasında gerek ismi, gerekse de savunduğu fikirler itibariyle en dikkat çeken partilerden birisi Osmanlı Demokrat Partisi idi. Parti kurucuları arasında İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin kurulmasına ön ayak olanlar vardı.
Birçok parti kurulmasına rağmen bunların hiçbiri varlığını sürdüremedi. Muhalif partilerden birçoğu aralarında birleşerek, 8 Kasım 1911'de Hürriyet ve İtilaf Partisi çatısı altında toplandılar. Böylece ülkemizde iki partili bir sistem meydana geldi.
Partiler propagandalarını yaparken özellikle basını kullanıyorlardı. Her partinin bir veya birden fazla gazetesi vardı. Gazetelerde yayınlanan ateşli makalelerde iktidar şiddetle eleştirilirken, iktidar yanlısı basın da muhalefete aynı sertlikte cevap veriyordu.
Bütün partilerin toplumsal yönleri zayıftı ve çoğunun halkla fazla bir bağlantısı yoktu.
Partilerin programlarında Meşrutiyet'in devamı, vatanın yükselmesi, halka adil davranılması, cehalet ve sefaletin bertaraf edilmesi zikrediliyor, hürriyet ve eşitliğe sık sık vurgu yapılıyordu. Dönemin en önemli meselesi azınlıklar olduğu için bütün partilerin gündeminde bu konu vardı.
Osmanlı kimliği öne çıkarılarak ülkenin bölünmesinin önüne geçilmek isteniyordu.