İkinci Abdülhamid, 93 Harbi'nin sonunda 1878'de meclisi resmen kapatmasa da süresiz tatil etti.
Sultan anayasaya resmen dokunmadı.
Anayasa hiçbir şekilde uygulanmasa bile her sene yayınlanan devlet salnamelerinin ilk sayfalarında yer alıyordu.
İlk Türk anayasası olan Kanun-ı Esâsî, özgürlükler yönünden cılız olmasına rağmen, Jön Türkler tarafından özgürlüğün sembolü olarak görüldü.
Meşrutiyet taraftarları 1878 sonrasında İkinci Abdülhamid rejimini değiştirip, tekrar meclisi açtırmak için yoğun bir muhalefete giriştiler. Yurtiçinde faaliyet gösteremeyince de faaliyetlerini yurtdışında sürdürdüler. Jön Türk muhalefeti, 1895'ten itibaren hız kazandı. Jön Türkler'i destekleyen ulema da meşrutî idarenin şeriata uygunluğunu savunuyordu.
Meşrutiyetçiler, halka Meşrutî idarenin İslâmiyet'e uygun olduğunu, Kanun-ı Esâsî'nin yeniden uygulamaya konulmasını, şeriatın uygulanmasına engel olmadığı propagandasını yaparak taraftarlarını artırmaya çalıştılar.
DAĞA ÇIKTILAR
1889'da İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin ilk çekirdeği kuruldu. Bu cemiyet zaman içinde diğer muhalif örgütlerle birleşerek büyüdü ve özellikle askerlerin cemiyete girmeleriyle çok etkili bir hale geldi. Reval görüşmesinden sonra ülkenin paylaşıldığına inanan ve gözlerine uyku girmeyen İttihadçılar, bir an önce şeyler yapılması gerektiği yönünde yoğun bir propaganda faaliyetine giriştiler.
II. Abdülhamid de İttihadçılar'ı tespit etmek için faaliyete geçmişti.
Enver Bey, arandığını haber alınca 25 Haziran 1908'de Selanik'ten ayrılıp, dağa çıktı. Birkaç gün sonra ise Resneli Niyazi 150 kadar askeriyle Resne'de dağa çıktı.
Enver Bey dağda gezerken anayasanın yeniden uygulanması konusunda halka ateşli propaganda konuşmaları yapmakta, toplu şekilde yemin ve cemiyete giriş törenleri düzenlemekteydi.
Rumeli'nin dört bir yanından İstanbul'a anayasanın tekrar yürürlüğe konmasını isteyen telgraflar yağdı. Telgrafların çoğu hürmetkâr bir şekilde sultandan anayasanın yürürlüğe konmasını talep ederken bir kısmı ise "İstekleri yerine getirilmediği takdirde ordunun İstanbul'a yürüyüp başkasına biat edileceği" tehdidinde bulunuyordu.
Bölgede Sultan Abdülhamid'i temsil eden subaylara ardı ardına yapılan suikastlar ve Şemsi Paşa'nın vurulması İttihadçılar'ın önünü açtı.
Enver Bey, dağda dolaştıktan sonra 22 Temmuz akşamı arkadaşları ile beraber Köprülü'ye girdi. Burada yapılan toplantıda, ertesi gün Hürriyet'in ilânı kararlaştırıldı. 23 Temmuz'da Köprülü'de "Yaşasın Millet! Meşrutiyet!
Hürriyet!" nidaları ve top atışları arasında Meşrutiyet ilan edildi. Ardında Enver Bey, İstanbul'a "Hastayı tedavi ettik. Bulgar vatandaşlarımız, bizimledir.
Beyhude kan dökülmemek için haklı olan talebimizin yerine getirilmesine tavassut buyurunuz" şeklinde bir telgraf çekti. Bir diğer Hürriyet ilânı da Manastır'da yapıldı. İkinci Abdülhamid bu gelişmeler üzerine meclisin açılacağını ilân edince II. Meşrutiyet dönemi başladı.
ANAYASAYI OKUMADILAR
Artık Hürriyet kahramanı olan Enver Bey'i taşıyan tren her yerde kutlamalarla durdurularak, Selânik'e vardı. Selanik'te büyük bir kalabalık tarafından karşılanan Enver Bey'e Talât Bey, kırmızı cildli bir Kanun-ı Esâsî, yani anayasa hediye edecekti. Ancak hürriyet getireceğiz diye gelen İttihadçılar daha sonra hiç kimseye nefes aldırmayacak bir idare kuracaklar, muhaliflerini silahla susturacaklardı.
İşin ilginci İttihadcılar'ın önde gelenleri yeniden ilânı için Abdülhamid rejimine karşı senelerce mücadele verdikleri Kanun-ı Esâsîyi bile okumamışlardı.
İttihadcılar'ın en önemli isimlerinden olan Dr. Nâzım Bey, iktidardan düştükten sonra Moskova'dayken bir sohbet sırasında anayasayı sorduklarında hiç okumadığını ancak arkadaşlarından anayasanın "iyi birşey olduğu"nu duyduğunu söyleyecekti.