IV. Murad döneminin sonlarında İstanbul'a gelen Fransız Du Loir, Türkler'in hayvanlara yönelik ilgi ve merhametini şöyle ifade eder:
"Buraya kadar Türklerin sadaka vermesi övgünün en hasına değerdir, fakat sadakayla ilgili temel prensip gerçek imana dayanmadığından sadaka komik, haddi aşan bir batıllığa düşmektedir. Her şeyin bir ruhu olduğunu kabul eden bu güzel faziletin hayvanlara karşı merhamet hisleri son derece doğaldır. Ve şimdi yazacaklarıma eğer gülerseniz ve övüp durduklarımla alay ederseniz sizi mazur görürüm. Türkiye'nin şehirlerinde kediler için evler inşa edildiğini, bu soylu kedi ailelerine hizmet etmek, onların yiyeceklerini vermek ve bakımlarını yapmak için hizmetkârlar ve maaşlı görevliler çalıştırıldığını kim gülmeden okuyabilir? Ağır yüklerinden dolayı atları teskin etmelerinden ve de adil emirlerle onların taşımayacakları yükleri kurallara bağlamalarından dolayı Türkleri kınamıyorum. Ve tabii bir zamanlar Antikçağ'ın büyük filozoflarından biri, balıkçıdan fidyesini vererek bir file balık alıp onları yeniden suya bırakmıştı. Onun bu hareketi karşısında, Türkler'in kafeslere kapatılmış kuşların öldürülmemesi için onları satın alıp hürriyetlerine kavuşturmalarına -Türkler özellikle İstanbul'da çok sevilen kumrulara bunu yaparlar- diyecek bir şey bulamazdım, şayet Türkler aynı ödülü demirlere vurulmuş acımasız zalimliklerinde inleyen zavallı kölelere de yapmış olsalardı. Fakat her hâlükârda halka açık meydanlarda kediler için ciğer ve diğer lezzetli etleri satan dükkânları görmeyi ve üst düzey adamların öğle yemeği saatlerinde bu etleri satın alarak kedilere vermelerini gerçekten gülünç buluyorum."
Yük beygiri.
Atların çektiği tahterevalli.