XIX. yüzyılda devletin günden güne kötüye giden gidişatı devlet adamlarını ve "aydınları" mevcut müesseselerde ıslahat fikrinden yenileşme fikrine sevk etti. Bu yenileşmede model Batı idi. Bu asır imparatorlukta yoğun bir Batılılaşma faaliyetlerinin yaşandığı bir dönemdi.
II. MAHMUD'DAN TANZİMATA
II. Mahmud 1826'da Yeniçeri Ocağı'nı ortadan kaldırıp, III. Selim'in yarım kalan yeniliklerini radikal bir şekilde uygulamaya başladı. II. Mahmud'un reformlarıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun yalnız askeri değil, idari, iktisadi ve sosyal yapısı tamamen değişti. Model Avrupa'ydı.
II. Mahmud'un reformları oğlu Abdülmecid'in Tanzimat uygulamalarıyla devam etti. Ancak dertlere deva olarak sunulan Tanzimat icraatları kötü gidişatı tersine çevirip, özlenen baharı getiremedi. Bu fermanın gayrimüslimlerle ilgili hükümlerini daha da derinleştiren yeni bir fermandan başka bir şey olmayan Islahat Fermanı'nın zamanla gerek gayrimüslimler gerekse Batılı devletlerce suiistimale uğratılması, Müslümanlar'ın kendilerini asli vatanlarında gün be gün ikinci sınıf vatandaş hissetmelerine ve Tanzimat anlayışını sorgulamaya başlamalarına sebep oldu.
KIRIM SAVAŞI
Sultan Abdülmecid döneminde 1853-1856 arasında Kırım Savaşı çıktı. Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa ve Sardinya-Piyemonte Krallığı ile birlikte Rusya'ya karşı savaştı. Rusya bu savaşta mağlup oldu.
Kırım Savaşı sırasında Avrupalı devletlerle ilişkiler gelişti. Savaş sürerken Sultan Abdülmecid, daha sonra da Sadrazam Reşid Paşa, Fransız elçiliğini ziyaret ettiler.
Osmanlı tarihinde ilk defa padişah ve sadrazam bir elçiyi ziyaret etmişti. Savaş sonrasında Sultan Abdülmecid, Fransız Elçiliği'nde tertip edilen baloya Légion d'honneur nişanını takarak katıldı. İlk defa bir Osmanlı padişahı bir baloya katılıyordu. Paris Antlaşması'ndan sonra ise Paris'teki Osmanlı Elçiliği'nde, Fransa İmparatoru III. Napolyon'un da katıldığı bir balo düzenlendi.
İstanbul'da savaş müddetince çok sayıda Avrupalı asker, subay ve onların aileleri yaşamıştı. Avrupalılar'ın, İstanbul sokaklarında görülmesi, Osmanlılar'ı onların yaşam tarzlarına alıştırdı ve Avrupa modası İstanbul'a girdi. Bütün Avrupalılar'a düşman gözüyle bakma azaldı. İngiliz ve Fransız elçilerinin Osmanlı yönetimi üzerindeki etkisi arttı. Bu savaştan sonra Osmanlı İmparatorluğu'nda sadrazam ve nazır olabilmek için iki elçiliğin desteğini temin etmek önemli bir unsur hâline geldi.
ARTIK AVRUPALIYIZ
Savaşın sonunda düzenlenen Paris Konferansı'na savaşan bütün devletler katıldı. Osmanlı heyetinin başında Âli Paşa bulunuyordu.
Burada özellikle büyük devletlerin kendi çıkar çatışmaları ön plana çıktı. Osmanlılar bu antlaşmazlıkların kendilerine zarar vermemesi için büyük çaba gösterdiler. Uzun görüşmelerin ve diplomatik manevraların sonunda, 30 Mart 1856'da Paris Antlaşması imzalandı. Buna göre tüm devletler işgal ettikleri toprakları boşaltacak, Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı antlaşmayı imzalayan devletlerin garantisi altında olacaktı.
Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu'nun uygulamaya koyduğu Islahat Fermanı da antlaşmada zikredilerek onaylandı.
Osmanlı İmparatorluğu ilk defa Avrupa devletleri içerisinde yer almış ve toprak bütünlüğü ile bağımsızlığı Avrupa'nın en büyük devletlerinin garantisi altına girmişti. Artık kendimizi Avrupalı olmuş görmeye başlamıştık.
Tanzimat ile başlayan Batılılaşma süreci, dışarıdan bir saldırı korkusu olmadan devam ettirilebildi. Âli ve Fuad Paşalar kafalarındaki reformları rahatlıkla yapabildiler. Avrupa tarzı devlet yönetimi yavaş yavaş imparatorlukta uygulanmaya başlandı.
SÖZLERİNİ TUTMADILAR
Avrupalılar günümüzde nasıl sözlerini tutmuyorlarsa o dönemde ataları da aynı şeyi yapmışlardı. Rusya, Paris Antlaşması'nın hükümlerine rağmen Osmanlılar'a karşı Balkanlar'daki milletleri silahlandırıp, isyana teşvik etti. 1877'de Osmanlı Devleti'ne savaş açtı. Avrupalılar, 21 yıl önceki antlaşmada taahhüt ettikleri bütün hususları unuttular. Osmanlı'yı Rusya karşısında yalnız bıraktılar. Bu savaşta Osmanlı Devleti büyük bir mağlubiyet aldı, Rus orduları Yeşilköy'e kadar geldiler.
Avrupalılaşma maceramız sırasında Osmanlı devlet adamları, Avrupalılar ne dedilerse yaptılar veya yapmaya çalıştılar. Ancak buna rağmen başımıza gelmedik bela kalmadı. Avrupalı devletler Osmanlı'yı milim milim doğrayarak milyonlarca metrekare toprak kaybetmemize ve milyonlarca Müslüman'ın göç etmesine ve ölümüne sebep oldular.