Büyük liderler, en zor anlarda verdikleri kararlarla ve iradelerini sürdürebilme kararlılığı göstermeleriyle tarihe geçerler. Büyük Türk hükümdarının en zor zamanlarda bile soğukkanlılığını ve metanetini yitirmeden, hedefinden vazgeçmediğini gösteren şu hadiseyi günümüzde de siyasetçilerimizin ve kamu görevlilerimizin örnek almaları gerekir.
1514'te İran seferi sırasında düşmanın bir türlü karşılarına çıkmaması yüzünden Doğu Anadolu'nun çetin coğrafyasında yürümekten perişan olan yeniçeriler, isyan ederek işi padişahın çadırına tüfek atmaya kadar götürmüşlerdi. Yavuz, bu durum karşısında tereddüt etmeden askerin arasına girerek, "Şu anda varmak istediğimiz yere henüz gelmiş değiliz.
Düşmanla karşılaşmadan geri dönmemiz ise mümkün değildir. Bunu düşünmek bile kötüdür. Amma garabet bundadır ki, Şah'ın adamları efendileri için can verirlerken içimizdeki bazı gayretsizler, buralara gelmiş olan bizleri geri dönmeye ve emeklerimizi neticesiz bırakmaya uğraşıyorlar. Fakat biz yolumuzdan asla dönmeyecek ve emre itaat edenlerle birlikte hedefe kadar gideceğiz.
Şunlar ki kalp zaafıyla ailesini özlediğini ve yol meşakkatini bahane ederler ve bundan öte gidemeyiz derler. Onun gibiler kendileri bilirler. Geri dönerlerse din-i mübin yolundan dönmüş olurlar. Onların bahaneleri düşman gelmedi ise düşman ilerdedir. Eğer er iseniz benimle yola koyulun. Yoksa ben yalnız başıma da giderim" diyerek atını sürmüş, padişahın bu konuşması üzerine kararlılığını gören yeniçeriler sefere devam ederek Türk tarihinin en büyük zaferlerinden biri olan Çaldıran zaferini kazanmışlardı.