Görüntüsel formatların hızla tüketildiği görsel medyada reality show'larla gelişen seyirlik sunumlar, birilerinin birilerini gözetlediği yarışmalı programlara dönüştü. Buradan geniş kitlelerin cep telefonları mesajı ile oylamaya katıldıkları star seçici müzik programları bu gidişatın geldiği en son nokta gibi görünmekte. En azından ülkemizde böyle. Son zamanlarda ilk yapılan bu tür bir programın çok tutulmasından sonra aşağı yukarı her kanalda birtakım yaratıcı çeşitlemelerle birbirinden farklılaştırılarak sunulan bu programlardan geçilmez oldu.
Bu programlar seyredenlere bir sms ile yarışmayı yönlendirebileceği duygusu ve rahatlığını verdiği için yüksek oranda katılım sağlanıyor. İnsanların "eşitlik" duygusunu okşayan bu yarışma biçimleri aynı zamanda yarışma platformunda toplum insanlarının düşünce tarzları ve davranışları yönünden toplum karakterini açığa çıkarıcı bir özellik de taşıyor. Buna toplumun bir tür deşifre olması da denilebilir.
Bu yarışmalarda ters olan, yarışanları değerlendiren jüri üyeleri ile toplum bireylerinin ortak seçimlerinin çatışması. Jüri üyeleri aranan kişide şu özellikler olmalıdır diye madde madde birtakım ölçüler sıralarken, oylama sonuçları genellikle bu ölçülerin dışında kalanları seçip öne çıkarıyor.
Bu durum bir zıtlaşma platformu oluşturunca bazı jüri üyeleri oylama sonuçlarını kendilerine yapılmış bir protesto olarak değerlendirip görünmeyen oylayıcılarla hayali kavgalar ediyorlar. Ya jüri üyeleri kendi görüşleri ile yetinmeli ve sadece yarışmalara yardımcı olacak yönlendirme yapmaktan öteye geçecek değerlendirmeler yapmamalı ya da sadece seyirci oyları söz konusu olmalı. Aksi takdirde jüri üyeleri seyircileri eğitmek gibi çok zor ve seyircinin pek de kabul etmediği bir öğretmenliğe soyunmuş olurlar. Bu da şu ana kadar sunulan örneklerde görüldüğü gibi sadece kendi beğenisini kriter alarak oy kullanan parmaklara etki etmeyen ve tersine sonuçlanan bir durum yaratacaktır.
İşte aslında bu yarışmaları seyredenler açısından en çekici kılan nokta da bu çelişkide gizlidir. İnsanlar artık gerçek durumların hem aktörü hem seyircisi oldukları interaktif dünyalılara dönüştüler.
Gerisi dinlenmeyen, seyredilmeyen hikâyelerden olacaktır.
SEVGİ ÖZKAN (Sosyolog) İSTANBUL