TBMM Genel Kurulu bugün PKK terörü gündemi ile mesaisine yeniden başlıyor. Pençe-Kilit harekât bölgesinde 22 Aralık ve 12 Ocak'ta PKK intihar saldırılarında 21 askerimizin şehit olması çok yönlü bir tartışmayı beraberinde getirdi. Metina ve Zap bölgeleri Irak'tan gelen "terörü yerinde kurutma" amacı açısından önem taşıyor. Yine benzer şekilde Suriye'deki dört operasyon da cumartesi günü gerçekleştirilen güvenlik zirvesinin bildirisinde yer alan ifadeyle Türkiye'nin sınırlarında "teröristan" kurulmasına müsaade edilmeyeceğinin kararlılığının göstergeleri.
***
Bu itibarla Kuzey Irak'taki üs bölgelerine dair "O bölgede ne işimiz var?" söylemi 2016 sonrası Türkiye'nin tercih ettiği ve içeride terörü bitiren pro-aktif terörle mücadele stratejisini zayıflatıcı argüman olarak değerlendiriliyor. Ankara'nın cevabı kuşkusuz bu bölgelerden geri çekilme şeklinde olmaz. Aksine Irak ve Suriye'de PKK ve kolları ile daha etkin mücadele etme noktasında daha ileri adımların atılması beklenir. Bu da üst-orta düzey elebaşlarının tasfiyesinin yanı sıra PKK'nın stratejik donanım kapasitelerinin tümüyle imhası demektir. ABD'nin Suriye'nin kuzeyinde YPG'ye açık desteği ve PKK'nın İran'dan terörist devşirme imkânları bulunduğu sürece Ankara terörle mücadeleyi diplomasi alanında yeni hamleler yaparak sürdürmek durumunda.***
PKK-KCK yaklaşık 40 yıldır ülkemizi hedef alan terör eylemleri gerçekleştiriyor. Bu süre zarfında birçok ülkeden destek aldı terör örgütü. Dünyada asimetrik, hibrit ve vekâlet savaşlarının yaygınlaştığı göz önüne alınırsa terör örgütlerinin önümüzdeki yıllarda da taşeron olarak kullanılmaya devam edileceği açık. Ancak ABD'nin Suriye'ye yerleşmesi ve DEAŞ ile mücadele adına YPG'yi silahlandırması sebebiyle Türk kamuoyunda her PKK terör saldırısından sonra parmağını Washington'a yöneltenlerin sayısı artıyor. ABD Ankara Büyükelçiliği'nin taziye mesajları pek ciddiye alınmıyor. Yine 7 Ekim sonrası PKK saldırıların artmasına dikkat çekiliyor. Türkiye'nin küresel ve bölgesel düzlemde etkinliğinin arttığı bir dönemde bu tür terör saldırılarının "ülkemizi sınırlandırmak" için yapıldığı algısı yerleşiyor. Böylece "bölücü terörü" lanetlemek ile "yıpratıcı vekâlet savaşı" yürüten emperyalistlere tepki birleşerek yeni bir milli hissiyata dönüşüyor.***
Elbette Türkiye terörle mücadelede 1990'lardan farklı bir yerde. Bugün ülkemiz dış kaynaklı türbülans ve darbe girişimlerini aşabilen bir siyasi liderliğe ve istikrara sahip. Aynı zamanda geliştirdiği kapasitesini, sert ve yumuşak gücünü birçok bölgede Türkiye eksenli politikalar için seferber edebiliyor. Belirsizliklerin ve çatışmaların arttığı günümüzde kimse liberal demokrasilerin zaferi rüyaları görmüyor. Vekâlet savaşları artık daha şeffaf hale geldi. Bakın İsrail'in Gazze'deki katliamları tüm dünyanın gözleri önünde canlı yayında devam ediyor. Herkes değer ve normların ciddiye alınmadığını, sadece güçlü olmak gerektiğini konuşuyor. Böyle bir ortamda "bazı güçlerin terörü Türkiye'ye karşı kullandığı" tezi Türk kamuoyunda çok yaygın şekilde kabul görüyor. Bunu hem dışarıdaki müttefiklerimiz hem de içerideki siyasi partiler önemsemek durumunda.***
Bugünkü Meclis oturumunda Dışişleri Bakanı Fidan ve Milli Savunma Bakanı Güler'in vereceği bilgilerle terörle mücadele konuşulacak. İyi Parti'nin önerisiyle gelen ortak bildiriye CHP'nin yine imza koymaması sağ partilerle ayrışmasının yeni bir örneği olacak. Kendi bildirisini yayımlasa bile CHP artık daha sık DEM Parti ile birlikte anılıyor. Bu parti ile yerel seçimler öncesi şehir bazlı işbirliğini şeffaf şekilde yürüten CHP, kendi siyasi alanını daraltıyor. Cumhur İttifakı ve muhalefetteki sağ partiler terörle mücadelede yeni bir mutabakata giderken CHP ayrıksı bir yere düşüyor. Bunun seküler- ulusalcı seçmeni CHP'den uzaklaştırma ihtimalini Özel-İmamoğlu ikilisinin küçümsediklerini düşünüyorum. Bu yeni durum polemiklerle geçiştirilemez.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Burhanettin Duran | Terörle mücadeledeki mutabakat polemikle geçiştirilemez