Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'nin 5. toplantısı için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın heyetiyle dün Atina'daydık. Pozitif gündemi ilerletme amacıyla Atina'ya giden Erdoğan'ın Yunanistan Cumhurbaşkanı Sakelaropulu ve Başbakanı Miçotakis ile görüşmeleri olumlu bir atmosferde gerçekleşti. Ziyarete verilen önem, konsey toplantısına Türk tarafından 8, Yunan tarafından 11 bakanın katılmasından anlaşılabiliyordu. Aslında bu ziyaret öncesinde iki taraftan da jestler gelmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün Kathimerini Gazetesi'ne verdiği mülakatta "yeni bir sayfadan" ve "kazankazan" ilkesinden bahsetmişti. Her alanda işbirliği ve diyalogdan yana olduğunu söyleyen Erdoğan, komşuluk, düzensiz göç, Ege, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Ayasofya konularında Yunan kamuoyuna yapıcı mesajlar verdi. Bu mesajların Yunan medya ve siyasetinde memnuniyet oluşturduğuna ziyaret sırasındaki görüşmelerimde şahit oldum. Başbakan Miçotakis ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı davet etmesinden dolayı kendisini muhalefetten ve partisinden eleştirenlere karşı durarak tarihin doğru tarafında yer aldı. Daha önce Lavrion Kampı'nın kapatılması iyi bir karardı. Yine, 10 Yunan adasına 7 güne kadar vize muafiyeti sağlanacağı haberinin medyaya yansıması da Miçotakis'in jestiydi. Bu muafiyet Türkiye'ye yönelik vizelerin kolaylaştırılması konusunda AB'ye örneklik edecek mütevazı bir uygulama olarak görülebilir. Olumlu hava Erdoğan-Miçotakis ortak basın toplantısındaki ortama ve kullanılan cümlelere de yansıdı. Elbette Türkiye ve Yunanistan arasındaki uzlaşmazlıklar ciddi milli çıkar farklılıklarına dayanıyor ve çözümleri için uzun metrajlı müzakerelere ihtiyaç var. Ancak karşılıklı güven tesis edecek ve işbirliğini önceleyecek mesajların ve somut uygulamaların dönüştürücü gücü küçümsenmemeli. Bunun için sorunları meydan okumalara çevirmemeli.
***
Nitekim iki lider basın toplantısında Ege, Kıbrıs ve Türk azınlığı konularında ülkelerinin tezlerini karşı tarafı rahatsız etmeyecek bir tonda tekrarlamayı seçtiler. Ancak komşuluk, diyalog, işbirliği ve uluslararası hukuk mesajları daha vurgulu konuşuldu. Erdoğan'ın şu cümleleri dikkat çekiciydi: "Bizler aynı denizi, aynı coğrafyayı, aynı iklimi hatta birçok alanda aynı kültürü paylaşan iki komşu ülkeyiz. İki kardeş arasında dahi anlaşmazlıklar olabilirken iki komşu arasında görüş ayrılıklarının yaşanması gayet doğaldır. Mesele bunları çözme iradesidir... Ortak adımlarla dünyaya örnek olalım, aramızda çözülemeyecek kadar büyük hiçbir sorun yok." Yılda bir kez bir araya gelme, İpsala-Kipi sınır kapısında ikinci köprü inşası, ticareti 10 milyar dolara çıkarma ve Ege'yi barış denizi haline getirme arzusu somut hedefler olarak öne çıktı. Ziyaretin diğer önemli bir sonucu 12 anlaşma ve "Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında" Bildirge oldu.
***
İki ülke arasında güven tesis etmeyi ve turizmden eğitime kadar birçok alanda imzalanan anlaşmaların hayata geçmesi ve bu havayı canlı tutmak için birkaç ay sonra Miçotakis'in de Ankara gelmesi olumlu olacaktır. Atina bildirgesi iki tarafın da yapıcı olmak için iradesini gösterdiği önemli bir doküman. Kâğıtta kalmamalı. Türkiye ve Yunanistan geçtiğimiz yıllarda gerginliğin sınırlarını test etti. Şimdi Atina bildirgesine göre hareket edilirse "komşuluk hukuku" üzerinden gerçekten yeni bir sayfa açılır. Açılan sayfa da yeni olumlu uygulamalarla doldurulur. "Ege'deki adalar" karşılıklı tehdit algısını değil turizm ve kültür paylaşımını sembolize eder. Çözüme giden yolu olur. Ezcümle, dün itibarıyla iki tarafın da Atina bildirgesini Ukrayna'da savaşın, Gazze'de katliamın ve Asya-Pasifik'te gerginliğin sürdüğü bir dünyada uluslararası topluma yeni bir nefes olarak sunma şansı var.