Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Katar'ı resmi ziyareti için Doha'dayız.
Dün Katar Emiri Al Sani ile ikili görüşme ve 9. Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komite Toplantısını gerçekleştiren Erdoğan bugün Körfez İş birliği Konseyi (KİK) Zirvesine katılacak.
Daha önceki komite toplantılarında 87 anlaşma imzalanırken 6 Bakanın katıldığı son ziyarette ikili ilişkileri daha ileriye taşıyacak yeni anlaşmalar imzalandı.
2017 ablukası sırasında Türkiye'nin Katar'a verdiği destek ile iki ülke arasındaki ilişki bölgesel anlamda "stratejik" bir noktaya taşındı.
Daha sonra Türkiye ve Katar ile Körfez ülkeleri arasında yaşanan normalleşme Ankara-Doha arasındaki ilişkinin mahiyetini zayıflatmadı aksine birçok politika alanında "stratejik" boyut titizlikle korunuyor.
Elbette hem Erdoğan-El Sani görüşmesinde hem de Türkiye'nin "stratejik diyalog ortağı" olduğu KİK'in 44. Zirvesinde gündemin başköşesinde Gazze bulunuyor.
***
Türkiye ve Katar, İsrail-Filistin çatışmasının sona ermesi için yoğun çaba gösteren iki ülke olarak temayüz ediyor.
Doha, "geçici ateşkes" arabuluculuğunda öne çıkarken Ankara, İsrail'in ateşkese zorlanması ve kalıcı ateşkes konusunda etkin bir diplomasi yürütüyor.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dubai ziyareti dönüşünde gazetecilere verdiği mülakatta İslam İşbirliği Teşkilatı'nın (İİT) Riyad Zirvesi'nde kurulan ve Dışişleri Bakanı Fidan'ın da içinde olduğu Yedililer (temas) Grubunun Londra, Paris, Barselona ve New York görüşmelerinin "çok ciddi neticeler vermeye başladığını" söyledi: "Gazze'yi iki devletli çözümün olmadığı bir ortamda tartışmama konusunda muhataplarımızı bir noktaya getirdik. Ortak baskımız neticesinde Avrupa ülkelerinin bir kısmının hem bizim konumumuzu anladığını hem de bizim savunduğumuz tezleri sahiplenmeye başladıklarını gördük."
Erdoğan ayrıca İİT üyelerinin Türkiye'nin uzun yıllardır söylediği "bölge halklarının kendi sorununa sahip çıkması" prensibini kurumsallaştırmasının ve ortak politikalar etrafında birleşmesinin "en büyük stratejik kazanç" olduğunu belirtti.
***
İsrail, geçici ateşkesin bitmesiyle Gazze'deki ağır bombardımana geri dönerek son üç-dört günde 700'ü aşkın Filistinli sivili katletti.
Kara operasyonlarında çok sayıda asker kaybeden İsrail'in yürüttüğü operasyonlardaki "koşulsuz destek" vakti de doluyor.
Batı başkentlerinde İsrail'in bir çıkış planı olmadığına dair rahatsızlık ve Netanyahu Hükümetine çatışmayı uzatmama yönünde baskı yapma eğilimi artıyor.
Bu eğilimin oluşmasının ilk sebebi Batı toplumlarında sivil katliamlara duyulan tepki ve bunun göstergesi olan protestolar.
İkinci sebebi 7'li temas grubunun tezlerinin etki oluşturması
Üçüncüsü de İsrail'in Gazze'de yaşayanları öldürmek ve sürmekten başka bir çözüm planı sunmaması.
Washington da Avrupa başkentleri de Gazze'nin aylar ve yıllar sürecek bir çatışma yeri olarak kalmasını arzu etmiyor.
Böylesi bir durumun Ortadoğu'da yeni bir radikalleşme dalgası getirmesi ve büyük güç rekabetinde Rusya ile Çin'in elinin güçlenmesi gibi riskleri var.
Türkiye ve Katar'da Hamas liderlerine operasyon yapmaktan bahsedebilen İsrailli yetkililerin bölgesel düzlemde daha saldırgan bir yere savrulması riski de belirtilmeli.
***
İşte bu gidişatı fark eden Batılı devlet adamları İsrail'in Gazze politikasına eleştiriler getirmeye başladılar.
İki örnek vereyim.
İlki, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'dan.
Dubai'deki COP28 marjında yaptığı basın toplantısında "Hamas'ın tamamen yok edilmesinin mümkün olmadığını, hedefin bu olması durumunda savaşın 10 yıl süreceğini" söyledi.
"Sistematik ve sürekli bombardıman sonucu sivilleri öldürmek", artık Batı kamuoylarında bile İsrail'in "kendini savunma hakkı ve terörizmle mücadele" argümanları ile örtülemiyor.
İkincisi, ABD Savunma Bakanı Austin'inden.
California'daki Reagan Ulusal Savunma Forumu'nda şu cümleyi kullandı: "Bu tür bir savaşta önem verilmesi gereken sivil halktır. Onları düşmanın kucağına iterseniz, taktiksel bir zaferi, stratejik bir yenilgiyle değiştirmiş olursunuz."
***
Elbette bu "dolaylı ve stratejik" açıklamalar Han Yunus'u bombardımana başlayan İsrail ordusunu durdurmayacaktır.
Batılı devlet adamlarının İsrail'e yönelik "sivil zayiattan kaçının" yönündeki ürkek çağrısı ikiyüzlü, sefilce ve utanç verici.
Erdoğan'ın şu cümlelerine hak vermemek mümkün değil: "küresel güvenlik ve barışı korumak için kurulan Birleşmiş Milletler kendi çalışanlarını dahi İsrail'in barbarlığından koruyamıyor…. Bu zulme destek vererek veya sessiz kalarak İsrail'in safında yer alan her kişi, kurum ve ülkenin gururla önümüze koyduğu o şatafatlı ideolojileri, sözleşmeleri, beyannameleri, ilkeleri yerle yeksan olmuştur."
Yine de İsrail'in saldırılarını durdurmak için diplomasiye, kitlesel gösterilere ve boykota devam etmek önemli.
COP28 ve İSEDAK 39. Bakanlar Oturumundan sonra 44. KİK Zirvesinde de Gazze için uluslararası toplumu harekete geçirmeye çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan bu çabasına, önümüzdeki günlerde hız kesmeden devam edecek.