Rusya'nın Tahıl Koridoru anlaşmasını askıya alması dünya medyasının gündemini meşgul ediyor. Anlaşmanın askıya alınmasından en fazla Afrika olumsuz etkileniyor. Geçtiğimiz iki günde 17 Afrika devlet ve hükümet başkanını ağırlayan Kremlin, Rusya-Afrika Zirvesi'ni "yeni Batı sömürgeciliğine karşı ortak mücadele" söylemiyle gerçekleştirdi. Ve Rus lider Putin, zirvede ihtiyacı olan Afrikalı ülkelere ücretsiz tahıl vermeyi vaat etti. Ukrayna savaşından sonraki Batı yaptırımları ile kısmen izole olan Rusya'nın Afrika'ya yakın ilgisi yeni değil. Bazı rejimlere silah ve paralı asker (Wagner) temin ettiği biliniyor. Rusya, farklı bir tahıl koridoru oluşturarak Batı'ya karşı ideolojik bir mücadele arayışında. Ukrayna da Tuna Nehri üzerinden tahılını taşıma gayretinde. Kiev ayrıca Karadeniz'deki ülkelerin filolarının koruması ile Rusya'nın tahıl taşıyan gemileri vurma tehdidini aşmaya çalışıyor. Dünya başkentleri ise Türkiye ve Çin'in Rusya'yı Tahıl Koridoru anlaşmasına dönmeye ikna etmesini bekliyor. Ankara, Rusya'nın beklentilerini karşılayacak bir formülle masaya dönmesi için çaba sarf ediyor. Atandığı günün ertesinde Türkiye'ye gelen Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi'nin gündeminde ikili ticari ilişkiler ve Orta Koridor Girişimine ek olarak Ukrayna ve Tahıl Koridoru da vardı.
Rusya-Ukrayna savaşına dair ateşkes dahil 12 maddelik öneri hazırlayan Pekin son dönemdeki diplomatik girişimleri ile dikkat çekiyor. İran-Suudi Arabistan normalleşmesinde arabuluculuk yapan Pekin'in İsrail-Filistin meselesine ilgisi de gözden kaçmıyor. Ayrıca, Çin Dışişleri Bakanı'nın ziyaretinin Türkiye'nin Vilnius Zirvesi'nde İsveç'in NATO üyeliğine yeşil ışık yakması sonrasına denk gelmesi de not edilmeli. NATO ve AB ile ilişkilerde yeni bir canlanma havası oluşturan Türkiye'ye Çin ve Rusya'nın ilgisiz kalması düşünülemez. Bence Vilnius Zirvesi'nden sonra Ankara ile Moskova arasındaki ilişkilerin bozulmasını bekleyenler dinamik jeopolitik dengeleri ve Türkiye'nin giderek güçlenen rolünü iyi hesap edemiyor. Bu arada, Çin'in Tek Kuşak Tek Yol projesinin istediği gibi gitmediği ortada. ABD, Çin'in Yunanistan ve İsrail gibi ülkelerdeki ticari varlığını sekteye uğratıyor. Yine ABD, AUKUS ve QUAD girişimleriyle ve Güney Kore, Japonya ve Filipinler'le geliştirdiği savunma ilişkileriyle Çin'i sınırlandırıyor. Büyüme hızı Hindistan'ın arkasında kalan Çin'in Orta Asya, Ortadoğu, Körfez, Afrika ve Güney Amerika'daki ticari yatırımlarını/girişimlerini koruma ihtiyacı giderek büyüyor.
***
Böylesi uluslararası ortamda Türkiye gibi stratejik otonomiye sahip olduğunu gösteren orta büyüklükteki ülkeler daha değerli hale geliyor. Türkiye ile birlikte çalışmanın cazibesi hem küresel güçler hem de çevremizdeki bölgelerdeki ülkeler nezdinde artıyor. Nitekim Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, "Avrupa'nın Geleceği, Zorluklarla Yüzleşme ve Geleceği Şekillendirme" temalı Salzburg Zirvesi'nde bu değeri Avrupa için şu şekilde formüle etti: "Eğer Avrupa... küresel meselelerde daha iyi bir oyuncu olmak istiyorsa Türkiye büyüklüğünde bir ülkeyi görmezden gelemez. Türkiye'nin... Avrupa'nın ekonomik açıdan daha büyük bir güç merkezi haline gelmesine yardımcı olabileceğini düşünüyorum." Küresel tedarik zincirinde daha etkili rol üstlenmeye çalışan Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, Körfez ve Afrika'da yeni bir işbirliği ve birlikte kazanma yaklaşımı geliştiriyor. Savunma sanayii bu yaklaşımda stratejik bir sektör haline geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan dün 16'ncı Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı kapanış törenindeki konuşmasında Türkiye'nin işbirliği yaklaşımını şu cümlelerle açıkladı: "Ülkemizin savunma gibi zor bir alanda yazdığı başarı hikâyesi dünyadaki diğer devletlere de ilham kaynağı oluyor. Silah gücünü elinde tutan kimi ülkelerin hazımsızlığının ardında işte bu var. Bizim amacımız sadece muhataplarımıza ürün satmak değildir, biz orta ve uzun vadeli ortaklıklar kurmak niyetindeyiz. Ortak çıkarlar ve anlayış dahilinde işbirliğimizi güçlendirelim diyoruz."
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz