Dünya başkentlerinin dikkatleri yeniden Türkiye'ye çevrildi. Bu kez kritik seçimler için değil diplomatik aktivizm sebebiyle. Tahıl anlaşmasının süresinin bitmesine on gün kala Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski, dün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın davetiyle İstanbul'daydı.
11-12 Temmuz'daki NATO Vilnius Zirvesi'ne birkaç gün kala İsveç'in üyeliği hakkında Türkiye'nin kararının ne olacağı diplomatların ve medyanın ana merak konusu. Yine, Erdoğan'ın 17-19 Temmuz tarihlerinde Körfez seyahatine çıkması ve 27 Temmuz'da Mısır Cumhurbaşkanı Sisi'yi Türkiye'de ağırlaması bekleniyor. Kuşkusuz bu diplomatik aktivizmin bir sebebi, Erdoğan'ın seçim zaferi sonrası mesaisinde dış politikayı öne çıkarması. Malum Türkiye, Ukrayna savaşındaki arabulucu rolünü tahıl koridoru ve esir takasında sergileyerek önemli diplomatik başarı kazanmıştı. Şimdilerde, tıkanan tahıl koridoru anlaşmasının dördüncü kez uzatılması meselesi gündemde.
Erdoğan-Zelenski görüşmesi Türkiye'nin Ukrayna'daki savaşı diplomatik olarak bitirme çabasının da bir yansıması. Kiev'e yeni silahlar veren Washington, Rusya'yı "yıpratma savaşı" ile zayıflatmaktan memnun. Avrupa başkentleri de bu krizde diplomatik girişimlerde bulunabilecek durumda değil. Bu sebeple bahar aylarında karşı saldırı başlatan Ukrayna'nın istediği sonuçları alamadığı da düşünüldüğünde Erdoğan-Zelenski görüşmesinin sadece tahıl koridoru anlaşmasının yenilenmesi ve Zaporijya nükleer santralinin durumu ile sınırlı kalmadığı ve savaşın geleceği üzerine odaklandığını da düşündürmekte.
***
NATO'nun Vilnius Zirvesi'nin gündeminde ise yeni savunma planları ve İsveç'in üyeliği var. Genel Sekreter Stoltenberg bu zirvede Ankara'dan "evet" alabilmek için ısrarlı bir diplomatik çaba gösteriyor. Yapılan heyet görüşmelerinden henüz bir sonuç çıkmadığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün Milli Savunma Üniversitesi'ndeki konuşmasında yaptığı "Madrid'de verilen sözlerin tutulmasını istiyoruz" cümlesinden anlaşılıyor. Türkiye'nin son 71 yılda NATO ittifakına yaptığı katkıları çok az müttefikin yaptığını hatırlatan Erdoğan, "açık kapı politikasını" desteklediklerinin örneği olarak Finlandiya'ya NATO onayı verilmesine vurgu yaptı.
"Terör ile demokrasi ve insanlık yan yana duramaz" diyen Erdoğan, İsveç'in NATO'nun temel değerlerinden olan terörle mücadelede güven vermediğini şu sorularla netleştirdi: "Teröristlerin sokaklarda cirit attığı bir ülkeye nasıl güvenebiliriz? Terör örgütleriyle arasına mesafe koymayan bir ülke NATO'ya nasıl katkı yapar? Terörizmle mücadele etmeyen, ittifakın hasımlarıyla nasıl mücadele edecek?"
Bu sorular Ankara'nın Stockholm'ün yaptığı yasal düzenlemeyi yeterli görmediği, somut uygulamayı beklediğini gösteriyor. Erdoğan'ın İsveç'ten "müttefik olmak için yapılması gerekenler" konusundaki beklentisi Batı medyasındaki "bay hayır" ya da "şantaj politikası" söylemlerinin baskısı ile karşılanamaz. Geçtiğimiz günlerde PKK gösterilerine ve Kuran-ı Kerim'in yakılmasına müsaade eden İsveç hükümetinden terörle mücadelede "verilen sözlerin tutulmasını" talep edilmesini Türk kamuoyu da güçlü şekilde destekliyor.
***
Stoltenberg'in pazartesi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İsveç Başbakanı Kristersson ile yapacağı görüşme kritik. Bu görüşmeden Ankara'yı tatmin edecek bir uzlaşma çıkar mı? Zor ama hâlâ mümkün...
Elbette, Vilnius Zirvesi'nde "İsveç elinden geleni yaptı, artık üyeliğini kutlayalım" ya da "F-16'ların satışı başka türlü mümkün değil" söylemleri ile değil. Stockholm gerçekten NATO üyeliğini istediğini Ankara'nın "güvenlik" kaygılarını gidererek göstermeli. Attığı adımların devam edeceğini hissettirmeli.
NATO'nun müttefiklik hukuku anlamsız ambargoların sona erdirilerek Türkiye'nin "savunma ihtiyaçlarının karşılanmasını" gerektiriyor. Bu alanlardaki olumlu hamleler Vilnius Zirvesi'de krizin aşılmasını sağlayabilir. Ayrıca, önümüzdeki dönemde Türkiye'nin diplomatik aktivizminin yöneleceği diğer bir alan normalleşme politikasını tamamlayarak bölgesel düzlemde ekonomik ve savunma işbirliklerini hızlandırmak olacak.