İsveç, bayramın birinci günü kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'in polis koruması altında yakılması ile yeniden gündemde. Ocak ayındakine benzer şekilde Stockholm'deki bir cami önünde işlenen bu menfur eylemin özgürlükle uzaktan yakından bir alakası yok. Aksine Müslümanların kutsallarına karşı işlenen bir nefret suçu ve apaçık bir tahrik. Meselenin Batı ve Müslümanlar boyutundan önce Türkiye ve İsveç kısmına bakalım. Malum, PKK ve FETÖ mensuplarına İsveç'te örgütlenme, finans bulma ve gösteri yapma alanında tanınan serbestlik Türkiye tarafında eleştiriliyor. Ankara, Stockholm'ün NATO üyeliğini onay vermek için terörle mücadelede verdiği sözleri tutmasını bekliyor. Bu konuda yeterli ilerleme sağlamayan Stockholm hem PKK'lıların gösterilerine hem de polis korumasında Kuran yakılmasına izin veriyor. Her ikisi de ya aymazlık ya provokasyon. Ya da gerçekte İsveç'in NATO üyeliğini istemediğini düşündürüyor. Menfur eylemin Avrupa ve İslam karşıtlığı boyutu daha az sorunlu değil.
İslam karşıtlığının yükseldiği Avrupa ülkelerinde Müslümanların değerleri konusundaki bu sorunlu yaklaşım Batı medeniyetinin krizinin açık işaretlerinden birisidir. Terörle mücadele, mülteciler, savaş suçluları ve çevre gibi birçok konuda takınılan çifte standardın değerler konusundaki başka bir yansımasıdır. Bugün Batı medeniyetinin "özgürlükler, demokrasi ve insan hakları" gibi alanlardaki söylemlerine inanılmamasının sebebi bunların başkaları için bir yaptırım olarak görülmesi ancak kendilerine gelince göz yumulmasıdır. Ayrıca, değerlere saygı konusu Batı'nın özellikle kriz içerisinde olduğu ancak dayatmalarından da vazgeçmediği bir alandır. Son yıllarda bu tür çelişkilere en çok dikkat çeken lider Cumhurbaşkanı Erdoğan. Fas başta olmak üzere İslam dünyasından Kuran yakma eylemine gelen tepkiler arasında Erdoğan'ın şu cümlesi çok dikkat çekiciydi: "Müslümanların kutsallarına hakaret etmenin düşünce hürriyeti olmadığını, Batılı kibir abidelerine eninde sonunda öğreteceğiz."
***
"Batıya öğretmek" bir özgüvenin tezahürü. Türkiye'nin hem kendi milli menfaatleri hem de uluslararası sistemdeki adalet sorunlarına işaret ettiği alanlarla ilgili bu özgüveni sergilediğini biliyoruz. Hatta Erdoğan'ın Batılılara "öğreten" bu yaklaşımının Afrikalı liderleri tarafından takdir edildiğini ve örnek alındığını da söyleyebiliriz. Fransız Cumhurbaşkanı Macron'a Afrika seyahatlerinde sıklıkla sömürgeci geçmişi ve halen devam ettirdiği üstenci tavrı hatırlatılıyor. Erdoğan'ın Batılı kibre meydan okuyucu tavrının Avrupalıların bir kısmını ciddi rahatsız ettiği de malumumuz. Bu rahatsızlığın bir sonucu olarak Batı medyasında Erdoğan hakkında oryantalist nitelemeleri çok sık görürüz.***
Giderek yaygınlaşan Kuran yakma eylemi gösteriyor ki, genelde Batı ve özelde Avrupa Müslümanlara yönelik politikalarını gözden geçirmek durumunda. Müslümanların 11 Eylül, el-Kaide ve DEAŞ gibi terör bağlamında ele alınması Avrupa kamuoyunda aşılması gereken bir önyargı oluşturdu. İslam'ın kutsallarına saldırıların "özgürlük" adı altında destek görmesi Müslümanlar arasında yeni Batı karşıtı oluşumları tahrik etmektir. Batı'da İslam karşıtlığını artıran bu kötü gidişata dur demenin yolu başka medeniyetlerden, kültürlerden ve milletlerden eşit göz mesafesinde öğrenebileceğini fark etmektir. Kibri terk etmektir. Erdoğan'ın uyarılarına bu gözle bakılmalı.