Bütçe müzakereleri vizyon rekabetini gölgede bırakan bir sertlikle devam ediyor. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Gazi Meclis konusunda "Bırakın bu ayakları" polemiği ile yükselttiği tansiyon milletvekili yumruklaşmasına dönüştü.
Her zaman sert geçen bütçe müzakereleri, seçimden önceki son bütçe maratonu olması hususuyla bol polemikle geçiyor. Muhalefetin özellikle ağır suçlamaları tercih ettiği gözden kaçmıyor.
Kılıçdaroğlu da uzun süredir bir yanı helalleşme diğer yanı kutuplaştırma olan ikili taktik uyguluyor. En son Türkiye'ye "narko devlet" suçlaması ile kendi saldırgan söylem siyasetinin sınırlarını bile aştı. Halbuki 2023 seçimlerine giderken siyaset kurumu birtakım riskleri göz önünde bulundurmak zorunda.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir uyarı mahiyetinde ülkemize karşı kullanılabilecek dört tehdidi/riski gündeme getirdi:
Ekonomi, sığınmacılar, diplomasi ve terörle mücadele. Okan Müderrisoğlu dünkü yazısında çok isabetli bir şekilde beşinci riski
"psikolojik harekât denemeleri ve sistematik dezenformasyon kampanyaları" olarak belirtti.
ABD seçimlerine bile dış müdahalenin olduğu bir dünyada Türkiye'nin
"otonom" dış politikasından rahatsız olan başkentlerin istihbarat örgütlerinin boş durmayabileceğini hatırda tutmak gerekir.
Bu risklerin farkında olarak polemiklerin tonunu ayarlayabilmek ve adayların ülkemize sunduğu vizyonlara odaklanmak tüm siyaset kurumu için milli ve demokratik bir yükümlülüktür.
***
Kuşkusuz
Cumhur İttifakı'nın da muhalefetin de gayesi ilk turda cumhurbaşkanlığını ve
Meclis çoğunluğunu kazanmak. Ancak başa baş olacağı görülen bu seçimin ilk turda biteceğinden sandıklar açılmadan kimse emin olamaz.
Muhalefetin aday(lar)ı henüz belli olmadığından mevcut anketler seçim sonuçlarına dair bazı şeyler söyler ancak meselenin rengi asıl adaylar yarışmaya başladığında belli olur.
Nitekim
2018 seçimleri öncesinde de birçok anket şirketi muhalefetin lehine anketler açıklasa da sonuç çok farklı olmuştu. Kaldı ki, 6'lı masanın ortak adayını açıklamayı ertelemesi sebebiyle seçim kampanya döneminin son ve asıl düzlüğüne henüz geçmedik.
Erdoğan'ın adaylığı bilindiğine göre kimi yorumlara göre muhalefet ortak adayını açıklamayı erteleyerek iktidarın özel kampanya yapmasını önlüyor. Bu erteleme aynı zamanda muhtemel adayın kendisini gösterme süresini de kısaltıyor. Hangisinin işe yaradığını görmek için seçim sonuçlarını görmek durumundayız.
***
İşte
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin beş yıllık uygulamasından sonra ilk defa seçimlere giderken deneyimlemediğimiz bir ihtimal ile karşı karşıyayız.
Meclis dağılımının belli olması ancak cumhurbaşkanının belirlenmesinin ikinci tura kalması durumunda Türk seçmeninin nasıl bir tercihte bulunacağını bilmiyoruz.
Erdoğan'ın birinci turda alacağını düşünüyorum ancak yine de ihtimaller hakkında akıl yürütebiliriz. İkinci tura kalma durumunda üç senaryo var.
a- Cumhur İttifakı Meclis'te çoğunluk sağlayabilir, b- 6'lı masa çoğunluk sağlayabilir, c- ikisi de çoğunluk sağlayamaz ve HDP faktörü öne çıkar.
Üç seçenekte de Türk seçmeni ülkeyi günümüz dünyasının türbülansında yönetebilecek lider olarak Erdoğan'ı görmek isteyecektir görüşündeyim.
İlk şıkta Erdoğan'sız kalmanın anlamı yok. İkinci ve üçüncü şıklarda Erdoğan'ın dengeleyici ve istikrar sağlayıcı rolü daha çok öne çıkar.