Bir şarkıcının imam hatiplilere yönelik nefret ve ayrımcılık suçu içeren sözleri sebebiyle tutuklanması, hayat tarzı kavgasını yeniden alevlendirdi.
Aslında daha önce LGBT bayrağı açması ile de tepki çeken bu şarkıcının geniş bir camiaya yönelik sarf ettiği ifadelerin kabul edilemezliği üzerine yaygın bir kanaat var.
Ancak tutuklanması hakkında başlayan tartışma CHP ve AK Partili yetkililerin karşılıklı yorumlarıyla siyasi söylem çekişmesine dönüştü.
Bir yanda Kılıçdaroğlu'nun imam hatiplilerle ilgili açıklama yapmadan şarkıcının serbest bırakılmasını istemesi "helalleşme" söyleminin samimiyetini sorgulattı.
Diğer yanda tutuklamaya "hukuksuzluk" eleştirisi yapanlar, iktidara yönelik "otoriterlik" suçlamalarını tazelediler.
Seküler kesimin bazı yorumcuları daha ileri giderek iktidarı "kültürel imha" çabası içinde olmak ve "İslamcı faşistlere" dur dememekle suçladılar.
Bazı yorumcular da bu kavga kimin lehine değerlendirmelerine yöneldiler.
Kritik 2023 seçimlerinin siyasi hayatımızın irili ufaklı bütün meselelerini tartışma alanına çekmesini beklediğimizden rakip beka söylemleri gibi hayat tarzı polemiklerinin de yükselmesi şaşırtıcı olmadı.
Önümüzdeki aylarda da kimlik grupları olarak Aleviler, Kürtler, dindarlar ve sekülerlerin yeni testlere (provokasyonlara mı demeliyim) tabi tutulacağını öngörmeliyiz.
***
Yirmi yıllık
AK Parti iktidarı,
Türkiye'yi önemli dönüşümlere taşıdı.
Seçilmiş siyasetçilerin ülkenin geleceğini belirlediği bir ortamı hazırladı.
İç ve dış vesayetle mücadele etmekle kalmadı.
Kürtlerden muhafazakârlara ve kadınlara kadar birçok kimlik talebini karşıladı.
Elbette AK Parti uzun iktidar döneminde o kadar çok kritik karara imza attı ki tartışmaların gündeminde olması normal.
Ancak seçim dönemine giderken artırılan hayat tarzı tartışmalarında dikkatli olmak gerekir.
Ülkemizin gerçeklerine aykırı şekilde siyasi tansiyonun yükselmesi ve kültürel çatışma ortamının oluşması hiçbir kesimin ve partinin lehine olmaz.
Türk modernleşme sürecinin son halkası olan AK Parti dönemini "
İslamcı faşizm ve kültürel imha" çabası ile açıklamak sosyo-ekonomik realiteye tümüyle aykırı.
Başörtüsünden dini eğitime kadar birçok İslamimuhafazakâr kimlik taleplerinin karşılandığı bu dönem aynı zamanda seküler hayat pratiklerinin genişlemesine ve yaygınlaşmasına tanık olmuştur.
Rakip elitlerin siyasi kavgası toplumsal farklılaşmaların çeşitliliğini ve zenginliğini göz ardı etmekle sonuçlanmamalı.
Abartılı değerlendirmelerle korku, öfke ve nefret oluşturulmamalı.
***
Birkaç konserin iptalini siyasi malzeme yaparak bir arada yaşama tecrübesi genişleyen dindar ve seküler kesimler arasına yeni mesafeler koyulmamalı.
Türkiye farklı kimlik gruplarının hayat tarzı taleplerini aynı anda karşılayabilen bir sosyoekonomik düzeye ulaştı.
Bu modernleşme tecrübemizin geldiği noktadır ve geri döndürülebileceğini düşünmüyorum.
İslami-muhafazakâr yaşam tercihleri ile seküler yaşam pratikleri arasındaki bireysel ve toplumsal farklılık üretkenliğin, dinamizmin ve yeniliğin kaynağı olarak görülmeli.
Siyaset kurumunun seçim dönemi rekabetini bu bilinçle yürütmesi demokrasimize ve toplumsal barışımıza katkı verir.
Mevcut gerilimleri kimlikçi siyaset ya da kültürel çatışma için körükleyenler ise kaybeder.