Siyasi gündemimizde 10 fırtınası esiyor. Önce 29 Mayıs'ta dördüncü buluşmasını gerçekleştiren 6 muhalefet genel başkanı 10 maddelik "temel ilkeler ve hedefler bildirgesi" yayımladı. Bu bildirge özellikle GP ve DEVA'ya yakın çevrelerce önemsenerek yuvarlak masadaki partilerin "güçlendirilmiş parlamenter sistem" önerisine ek olarak bir vizyonda birleşmesi olarak sunuldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Haziran'da CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na 10 soru sorarak cevaplarını istedi. Kılıçdaroğlu aynı gece sadece cevap vermekle yetinmedi, karşı 10 soru yöneltti. İşte bu üç 10 madde gündemindeki siyasi atışma, polemik ve suçlamaları bir yana bırakırsak iki konunun öne çıktığı söyleyebilirim: Dış politika-güvenlik alanı ve muhafazakârların kazanımları.
***
Dış politika ve güvenlik alanında ortaklaşmaya çabalayan 6'lı masa bildirgesi "çok boyutlu dış politika", "çıkar ve itibar korumak", "etkinliği-saygınlığı en üst seviyeye çıkarmak", "güvenliği-sınırları koruyarak savunma sanayisini ve TSK'nın caydırıcılığını azami seviyeye çıkarmak" gibi iktidarın zaten uyguladığını söyleyeceği bir yaklaşımı seslendiriyor. Yine bildirgedeki "dış politikanın iç siyaset malzemesi yapılmaması" vurgusu reaksiyoner bir söylemden öteye geçmiyor. Halbuki terör örgütlerine verdiği destek sebebiyle İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğini veto eden, Tel Rıfat ve Münbiç'te operasyon hedefi koyan ve Yunanistan'ın adaları silahlandırılmasını yüksek sesle eleştiren iktidar kendine daha geniş bir alan açıyor. İktidarın bu hamleleri, terörle mücadele prensibi ve Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin bölgesel dengelere ve Suriye'ye etkisini göz önünde bulundurarak yaptığı açık. İran milislerinin yeni mülteci akını oluşturması, YPG'nin devletimsi bir noktaya varması ve DEAŞ'ın hortlaması engellenmeli. Yani operasyon hedefini "seçim dönemi uygulaması" ya da "dış politikayı içi politikaya alet etmek" olarak etiketlemenin bir karşılığı yok. Milli güvenlik çıkarlarıyla ilgili kritik kararlar bölgesel ve küresel dengeleri gözeterek, uygun şartları kollayarak ve gerekirse gerilimleri göz önünde bulundurarak alınır.***
Muhalefetin "YPG'ye operasyondan" rahatsız olması, temel bir uzlaşmazlık alanının hareketlenmesiyle ilgili. 6'lı masanın mevcut halinden hoşlanmayan HDP ile diğer muhalefet partileri arasında ciddi gerilimler oluşabilir. Bu partiler Suriye'de operasyona destek verirlerse HDP tarafından iktidardan farkı olmamakla suçlanacaklar. Destek vermezlerse kendi milliyetçi tabanlarından tepki alacaklar. İktidarın sert kampanyası da cabası. 6'lı masanın bütün çabalarına rağmen bu somut, yakıcı dilemmadan kurtulabilmesi pek mümkün görünmüyor. Sözgelimi CHP ve İP, Ege'deki adalar konusunda milliyetçi bir tutum takınırken diğerleri sessiz kalıyor. 6'lı masadan hiçbir parti NATO genişlemesi konusunda "Batı ile ilişkilerimizi bozuyorsunuz" eleştirisinde bulunamıyor. Hatta CHP kimi zaman "NATO Türkiye'ye gereklidir" diyor. Kimi zaman da "Üsleri kapatalım ve yabancı asker postalı olmasın" gibi antiemperyalist söylemlere başvuruyor. Suriye ve Yunanistan ile ilişkiler, Ege ve Akdeniz politikası, YPG ile mücadele ve Kürt sorunu gibi alanlarda 6'lı masanın bazı soyut prensiplerden öteye geçmesi çok zor. Bu da sürekli savunmada kalacaklarını gösteriyor.***
6'lı masanın bildirgesinde muhafazakâr kesime yönelik mesajlar da dikkat çekti. Partisinin tabanında kendi adaylığını pekiştirmek için sürekli kavga etmekten bahseden, bürokratları tehdit eden ve muhafazakâr kesimin sivil toplum kuruluşlarını "paralel yapı" olarak nitelendiren Kılıçdaroğlu'nun CHP'sinin iktidar olması durumunda AK Partili seçmenin "rövanşist bir tavır ve kolektif suç anlayışı üzerinden zarar görmeyeceğini" ve "kazanımlarının korunacağını" söylemek ne ifade ediyor? Yirmi yıllık uzun ve riskli bir mücadele ile başörtüsü, dini eğitim ve yerli- milli değerlerin temsilini elde eden muhafazakârlara GP, DEVA ve SP'nin vereceği garanti ne olabilir? Daha CHP çevrelerinde meşruiyetleri bile kabul edilmeyen bu partiler iktidara gelmiş, rövanşist CHP'lilere hangi sözü dinletebilirler? Hepsi bir yana, Erdoğan ile iktidar olarak küresel ve bölgesel anlamda Türkiye'nin rolünü yükselten muhafazakârlar seçimi kazanmak varken neden yenilgiyi ve (olmayacağı iddia edilen) maliyetleri peşinen kabul etsinler? Erdoğan'ın bu millet için neye karşılık geldiğini en iyi AK Parti seçmeni bilir.