İki haftadır yoğun tartışılan Suriyeli sığınmacılar konusunun seçim gündeminin ana maddelerinden birisi olacağı artık net. Bu konuyu kısa vadeli güncel hesaplara boğulmadan, ırkçılık ve yabancı düşmanlığına savrulmadan ve insani-demokratik kültürümüzü tahrip etmeden yönetmemiz gerekiyor. Bunun için de uyum ve geri dönüşü bir arada ele alan, rasyonel bir planlamaya sadık kalınması elzem. Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki "1 milyon Suriyeliyi göndereceğiz" açıklamasından sonra dün MÜSİAD'daki konuşmasında CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nu eleştirerek şu cümleleri kurdu: "Suriye'den savaştan çıkıp ülkemize sığınan bu kardeşlerimize sonuna kadar sahip çıkacağız Bay Kemal; siz ne derseniz deyin biz oradayız. Biz bu konutları da onun için yapıyoruz. Kendileri arzu ettikleri zaman vatanlarına dönebilirler ama biz onları asla bu topraklardan kovmayız, kovmayacağız bunu da bilesin." Aynı konuşmada Erdoğan, hem güvenli bölgelerde inşa edilecek yeni briket evlerden hem de ensar-muhacir kardeşliğinden bahsetti.
***
500 bin sığınmacıdan sonra "1 milyonun daha geri dönmesi" hedefi ile "Suriyeli kardeşlerimizi katillerin eline atmamak" mesajları muhalefette ve medyasında tam anlaşılmıyor. Erdoğan'ın fikir değiştirmesi olarak sunuluyor. Halbuki Erdoğan'ın yaklaşımı uyum-geri dönüş sentezine dayanıyor. "Kovmayacağız, zorla göndermeyeceğiz" diyor. "Yaşam alanlarını oluşturarak onurlu ve gönüllü şekilde ülkelerine gidecekler" diyor. Savaştan kaçan sığınmacılara kardeşlik hukukuyla sahip çıkmak insani bir görev. Onlara güvenli bölgelerde kalacakları evleri inşa ederek gönüllü dönüşü sağlamak uygulanabilecek bir politika. Muhalefetin dillendirdiği "Sığınmacıların hemen hepsi dönsün" ya da "Suriyelileri Esad ile görüşüp göndeririz" anlayışı ise gerçekçi değil. Sığınmacı yükünden haklı olarak şikâyet eden milletimizin muhalefetin çeşitli temsilcileri tarafından "Hepsi derhal dönsün" ortamına sokulması, sığınmacıların ciddi bir "ötekileştirmeye" maruz kalması ile sonuçlanıyor. Altındağ olaylarının ve daha beterlerinin olmaması için sığınmacılar konusu rasyonel ve dengeli bir söylemle ele alınmalı. Yoksa ülkemizdeki yabancıları hedef alan aşırılıkçı hareketlerin oluşması riski var. Ne yazık ki halihazırda sosyal medyasından bazı gazetecilerine kadar abartılı bir ötekileştirme süreci işliyor. Kamuoyuna etki eden bütün çevrelerin aklıselim ile davranması lazım. Aksi takdirde, popülist siyasetçilerin birtakım seçim kazanımları pahasına hem vatandaşlarımız hem de ülkemizdeki yabancılar için şiddetin türleri ile karşılaşma tehlikesi doğar.***
Kamuoyunda toptan "mülteci meselesi" olarak ele alınan konu çok boyutlu. Sığınmacıları, yasadışı göçmenleri, izinle ülkemizde yaşayanları ve hatta turizm için gelenleri de içeriyor. Son resmi açıklamalara göre Türkiye'de 5.4 milyon yabancı yaşıyor. Bunun 3.7 milyonu geçici koruma kapsamındaki Suriyeli sığınmacılar, 320 bini uluslararası koruma arayanlar. Bunlar arasında sığınmacılar ve yasa dışı göç, sorun olarak görülüyor. Türkiye, Afganistan ve diğer ülkelerden gelen yasa dışı göç ile mücadele için kararlı bir sınır güvenliği ve geri gönderme politikası uyguluyor. Bundan taviz verilmemeli. Suriyeli sığınmacılara gelince, SETA'nın yaptığı geri dönüş araştırmasında sığınmacıların yarıdan biraz fazlasının Türkiye'de kalıcı olmayacağını düşündüğünü tespit ettik. Ancak bugünkü Esad rejiminin zulüm ortamında, yani insanca yaşam şartları oluşmadan Suriyeli sığınmacıların yüzde 64'ü dönmek istemiyor. Yine sığınmacıların yüzde 78'i Türkiye dışında üçüncü bir ülkeye gitmek istiyor. Entegre bir göç politikası çerçevesinde bazı sığınmacıların ülkemizde kalacağını kabul etmek durumundayız. Bu itibarla aynı anda hem uyumu hem geri dönüşü yönetmemiz gerekiyor. İşte Erdoğan'ın bazen "geri dönüşten" bahsetmesi bazen de "Suriyeli kardeşlerimizi kovmayacağız" vurgusunda bulunması içerideki toplumsal barış ve güvenlik ortamını koruma amacının yansıması. Kardeşliği hatırlatarak ötekileştirmeye set çekiyor. CHP ise sığınmacılar oy verecek söylemi ile yalan söylüyor, tehlikeli bir popülizm yapıyor. Sosyal demokrat bir partiden uyumu da içeren makul ve insani bir öneri beklenir. Irkçılığın önünü açması değil.