Geçtiğimiz iki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kral Selman'ın daveti üzerine gerçekleştirdiği ziyaret için Suudi Arabistan'daydık. Ramazan ayının son günlerinde Ankara ile Riyad arasında yeni bir sayfa açıldı. İki başkentin Ukrayna Savaşı ile değişen konjonktürde ticaretten enerjiye ve güçler dengesine kadar birçok konuyu müzakere ihtiyacı açıktı. Kaşıkçı cinayetinden sonra gerilen ilişkilere rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Kral Selman arasındaki irtibatın telefon görüşmeleri ile devam ettiği biliniyor. Bu seyahatin farkı Erdoğan ile Veliaht Bin Selman'ın da görüşmeleriydi. Al-Salam sarayında gündem hem ikili ilişkilerinin toparlanması hem de küresel-bölgesel değerlendirmelerdi. Görüşmeler fotoğraflara yansıdığı gibi gayet verimli geçti. Açılan yeni sayfada ikili ilişkileri geliştirmekte ve bölgesel konularda birlikte çalışmakta anlaşıldı. Yine Ankara ve Riyad arasında üst düzey ziyaretlerin sıklaşması bekleniyor. Bu iki önemli başkent arasında güçlenecek işbirliği, bölgemizdeki diğer normalleşme süreçlerini de etkileyecektir.
***
Ankara ve Riyad arasında yeni sayfa açılmasının arkasında kuşkusuz her iki tarafın normalleşmeye duyduğu ihtiyaç bulunuyor. Trump'tan sonra ABD başkanı seçilen Biden döneminde Ortadoğu'daki bölgesel güçlerin yeni bir jeopolitik değerlendirme yaptığı malum. Washington, Suudi Arabistan ve BAE'ye eskisi gibi bakmıyor. İsrail'in eski popülaritesi yok, Türkiye'ye bakış ise hayli karmaşık.
Trump'ın aksine Biden, Ankara'ya daha eleştirel bakıyor. Ancak korona salgınının ve Ukrayna Savaşı'nın etkisiyle şekillenen güç dengelerinde Amerikan kurumlarının Türkiye ile çalışma mecburiyetine daha fazla odaklandığı söylenebilir. İşte böylesi bir ortamda bölgemizde dört normalleşme süreci gündemde.
1- Katar ile BAE ve Suudi Arabistan arasında normalleşme "abluka" günlerini geride bıraktıysa da söz konusu aktörlerin bölgesel politikalarındaki rekabetin ve dolayısıyla aralarındaki soğukluğun kaybolması beklenmiyor.
Doha'nın darbe kıvamındaki abluka travmasını tümüyle aşması beklenmemeli.
2- İsrail ve Arap ülkeleri arasında İbrahim Anlaşmaları ile açılan yeni sayfaların geriye doğru bakıldığında bölge tarihi açısından kırılma noktası oluşturduğu açıktır.
Biden yönetiminin İran ile nükleer anlaşmaya dönme kararlılığı ve verebileceği düşünülen tavizler İsrail ve Körfez ülkelerini tedirgin etmektedir.
Hatta füzeleri ve milisleri sınırlandırılamayan Tahran'ın yakın zamanda nükleer güce dönüşmesi "ciddi bir bölgesel tehdit" olarak değerlendirilmekte.
***
3- Bölgenin yeniden şekillenen denklemleri İran ve Körfez ülkeleri arasında zoraki de olsa bir normalleşmeyi icbar ediyor.
Husilerin, Suudi Arabistan ve BAE'ye verdiği/verebileceği zararlar ve ABD'nin bölgeden kısmi çekilmesinin boşluğu Tahran ile iyi geçinme zaruretine de işaret ediyor.
Ancak Körfez için İran ile normalleşme diğer normalleşme süreçleri ile birlikte etki ve denge üretebilecektir.
4- Türkiye ile BAE, Suudi Arabistan, İsrail ve olası Mısır arasındaki normalleşme diğer üç normalleşme çabasına göre çok yönlü etkilerde bulunabilecek bir süreç içeriyor.
Son beş yılda etrafındaki bölgelerde sert ve yumuşak gücünü aynı anda kullanabilen bir bölgesel güç olarak Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğiyle küresel meselelerde inisiyatif alabilmekte. Nitekim Erdoğan'ın Ukrayna Savaşı'nda tüm tarafların dikkatle izlediği ve güvendiği bir diplomasi yürütmesi bunun son örneği. Şurası net: Batı'nın Rusya ile hikâyesi ne yöne giderse gitsin orada Türkiye'nin önemli bir rolü olacak.
***
Normalleşmeyi tek taraflı kaygılarla açıklayanlar gerçekliği ıskalar. İkili ilişkileri toparlamada inisiyatif alan ülkeler daha avantajlı durumda olacak. Türkiye'nin gergin olduğu ülkelerle normalleşme politikası ve Ukrayna Savaşı'nda yürüttüğü politika birleşiyor ve ülkemizin önünde yeni fırsatlar açıyor. Uluslararası sistemdeki değişmeleri önceden okuma konusunda maharetli Erdoğan, Suudi Arabistan ziyareti ile etkili bir adım daha attı. Ankara ve Riyad arasındaki normalleşmenin BAE ile olana benzer şekilde hızlı ilerlemesi beklenebilir.