Muhalefetin aday tartışması doludizgin devam edince yeniden bu konuda yazmak gerekiyor. En son Mansur Yavaş ve Haşim Kılıç isimleri ortak aday olarak gündeme geldi. 6'lı masa bileşenlerinin tavrı aslında net. CHP ve diğerleri sıklıkla masanın ortak cumhurbaşkanı adayı olacağında ve bunun için de yeterince vakit olduğunda ısrarcı. Ne var ki çeşitli vesilelerle yine muhalefetin kendisi bu tartışmayı hızlandırıyor.
Kimi zaman ortak aday olmak isteyenlerin taraftarları, kimi zaman muhalefetin yandaş medyası, kimi zaman da 6'lı masa dışındaki muhalefet "Adayınız kim sorusunu" yöneltiyor? Kılıçdaroğlu "Artık sormayın" diyemediği için "Erdoğan daha adaylığını açıklamadı, niye bize ısrarla soruluyor?" bile dedi.
***
Bence de muhalefetin aday(lar)ını seçim takvimi başlamadan açıklamasını beklememek gerekir. İster "Erken söylersek aday yıpratılır" kaygısı güdülsün, ister "Zor olanı sona bırakalım" tercihi olsun muhalefette kampanya dönemini görelim havası ağır basıyor. Bu yaklaşımın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim lafını ağzına almaması ve daha 14 ay var tavrında olmasıyla da irtibatı var.***
Sözgelimi Macaristan seçimlerinde Orban'ın, karşısındaki 6'lı muhalefeti yenilgiye uğratması muhalefet cenahında tedirginlik yarattı. Kılıçdaroğlu, Türkiye ve Macaristan arasında çok fark olduğunu söyleyerek etrafı teskin etmeye çalışsa da yorumcular bu ülkeden alınacak dersleri yazıp çizmek zorunda kalıyor.***
Macaristan tartışması yeniden gösterdi ki, muhalif kesimler adayın belirlenme zamanı konusunda ikiye ayrılmış durumda. Bir kesim, heyecan uyandıracak bir adayın bir an önce belirlenmesini istiyor. Bunu destek alacağı seçmen tabakalarına mesajlarını ulaştırabilmesi için gerekli görüyor. Diğer kesim ise önce ilkelerin, programın ve hatta geçiş sürecinin belirlenmesini daha elzem buluyor. Aday nasıl olsa masadaki genel başkanlar tarafından belirlenecek. Yani muhtemel ortak aday zaten kendisine masada biçilecek elbiseyi giyecek. Bu da bir yöntem, tercih...***
Bu tercihin yüzleşmesi gereken sınamalar ise şunlar: Salgın ve Rusya-Ukrayna Savaşı yeni bir uluslararası düzen getiriyor. Büyük güç rekabeti ve gittikçe yerleşen soğuk savaş ortamı, ülkeler ve halklar için gıda, enerji, güvenlik ve istikrar gibi konuları öne çıkarıyor. Bu ortamda güçlü lider profili sergileyen Erdoğan hem ülkesinin çıkarlarını koruyan hem de Ukrayna krizinde dünya barışına katkı sağlamaya çalışan bir politika yürütüyor. Yine Erdoğan, Türkiye'nin stratejik öneminin daha fazla farkına varan ABD ve AB ile normalleşme politikası izliyor. Savunma sanayiindeki bazı Batı ülkelerinin yaptırımları kaldırması ile de somut karşılıklar almaya başladı.***
Gidişat böyle iken muhalefetin, iktidarı Batı karşıtı olarak konumlandırması pek uygun görünmüyor. Ve yine bu ortamda "otoriterlik" suçlamaları ya da "parlamenter sisteme geçiş" önerisi çok az şey ifade ediyor. Yeni jeopolitik gelişmelerin seyri muhalefetin alanını genişletmiyor, aksine daraltıyor. Ayrıca, "Erdoğan'dan kurtulmayı bir beka meselesi" kıvamında ele almak da muhalefeti seçmen nezdinde daha fazla sıkıntıya sokabilir. Son bir söz, muhalefete yol gösteren yorumculara.