Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BURHANETTİN DURAN

Muhalefetin tehlikeli popülizmi

Kasım ayı enflasyon rakamlarının açıklandığı günde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun TÜİK'e randevusuz gitmesi ve orada yaptığı açıklamalar, muhalefetin tehlikeli bir savrulmaya doğru gittiğini gösteriyor. Kılıçdaroğlu'nun derdinin bilgi almak değil devlet kurumlarını hedef alan yeni bir muhalefet taktiği geliştirmek olduğu anlaşılıyor.
Daha önce Merkez Bankası ziyaretinde gösterdiği üzere Kılıçdaroğlu, kendisince "Saray kurumu" olarak gördüğü yapıları baskılama çabası güdüyor. Hayat pahalılığı üzerinden muhalefet yapmayı anlıyorum. Ancak Kılıçdaroğlu bir süredir çok farklı bir yaklaşım sergiliyor.
Devlet kurumlarını karşısına alan tehlikeli bir muhalefet popülizmi üretiyor. Bürokrasiyi tehdit ederek sindirmeyi hedefliyor. Yani "Dosya gönderenler var" ifadeleri ile devlet memurlarına yönelik "akıllarını başına alsınlar" tehditleri aynı amaca matuf: Devlet memurları üzerinde korku oluşturarak kurumların çalışmalarını engellemek.
Bu itibarla CHP'li yetkililerin TÜİK'i yalancılıkla suçlayan açıklamaları "hesap sorma" tehdidinden öte bir noktaya geçti. "Burası artık devletin kurumu değildir" ifadesi açıktan "devri sabık yapma" iradesinin beyanıdır. Kaldı ki, Dünya Bankası'nın ulusal istatistik sistemlerinin performansı ve geliştirme çabalarına yönelik Performans Endeksi'nde, 178 ülke arasında Türkiye en iyi 'İlk 20'de.
Ve TÜİK verileri aralıksız uluslararası denetime tabi. Yine de elbette CHP, bu kurumu eleştirebilir. Ancak "Saray rejimi" adı altında yaptığı "kurum karşıtlığı" demokrasimize zarar veren zehirli bir dil taşıyor.

CHP'NİN 'DİN SÖMÜRÜSÜ' MÜ?
Kılıçdaroğlu'nun TÜİK'e dair cümleleri tam şu şekilde: "Milyonlarca emekçinin ücret artışı, bu yalan dolan TÜİK rakamları üzerinden yapılacak.
Zulmü her kabul ediş, daha büyüğünü doğurur. Kimse unutmasın, her Firavun'un bir Musa'sı vardır."
Görüldüğü gibi, bir taraftan dindar kesimlerle helalleşme mesajı veren Kılıçdaroğlu, diğer taraftan "zulüm" ve "Firavun" gibi çok sert söylemleri seferber ediyor. Daha önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı destekleyenleri "hakiki Müslüman" olmamakla suçlamıştı. "Gayri milli," "hakiki Müslüman değil" ve şimdi "Firavun"...
Hadi CHPli üslubuyla söyleyelim. CHP'nin yeni dili "din sömürücülüğü" formuna büründü. Kendi bulunduğu yeri Hz. Ömer'le, karşısındakini Firavun'la nitelemek siyasal İslamcılara yöneltilen bir eleştiri değil miydi? Bu tarz muhalefet aklını Kılıçdaroğlu'na, eskiden AK Parti'ye danışmanlık yaparken şimdi CHP için çalışanlar mı verdi bilmiyorum.
Ancak bu dil artık AK Parti'den kopya çekmekten (Hz. Ömer'e atıf ve helalleşme çağrısı gibi) fazlası. Tersine "din sömürüsü"...

DİL VE TAKTİKLERDE HDP'LİLEŞMEK
Dahası, CHP ile HDP arasındaki yakınlaşmanın tezkereye "hayır" demekle sınırlı kalmadığı anlaşılıyor. CHP giderek muhalefet taktiklerinde ve sert söylemlerinde HDP'lileşiyor. Nitekim, HDP Grup Başkanvekili Hakkı Oluç da TÜİK baskınını, "Saray rejiminin demokrasiyle alakası kalmamıştır" şeklinde savundu.
CHP ve HDP arasındaki bu ortaklaşma, HDP'nin tutuklu eski eşbaşkanı Demirtaş'ın 'Erdoğan'ı devirmek için meydanlara çıkalım' önerisine muvafık görünmektedir. Bunun "mutlaka beraber bir gelecek inşa etmekle" sonuçlanıp sonuçlanmayacağı belirsiz. Gerçi HDP'nin Türkiye için tahayyül ettiği geleceğin ne olduğu da ziyadesiyle sorunlu. CHP'nin muhalefetinin giderek HDP'lileştiği tespitimi paylaşmayanlara diğer bir önerim de şu: Kılıçdaroğlu'nun muhalefet tonu, taktikleri ve söylemi giderek 1950'lerin yıkıcı CHP muhalefetine benziyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA