Seçim sistemine dair Cumhur İttifakı kanadındaki müzakerelerde ilk somut sonuç seçim barajının 10'dan 7'ye düşürülmesinde uzlaşılması oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Bosna Hersek-Karadağ seyahati dönüşü açıkladığı yüzde 7'ye MHP Genel Başkanı Bahçeli de net bir destek verdi.
CHP ve İP cenahından henüz buna ciddi bir tepki gelmedi.
"Baraj olmasın" gibi beylik lafları bir kenara bırakırsanız küçük partileri ittifaka zorlayan yüzde 7'den CHP'nin hatta İP'in de bir rahatsızlığı yok.
Muharrem İnce ve Ümit Özdağ gibi isimlerin kurduğu partilerin yönetilmesi açısından karşı çıkacakları bir baraj değil bu.
Cumhurbaşkanlığı sistemine uyum için gereken seçim yasası düzenlemesinin diğer hususları asıl merak konusu.
Dar ya da daraltılmış bölge olacak mı?
İttifaklar bu haliyle kalacak mı?
Mevcut ittifak uygulaması yerine her partinin kendi oyunu aldığı stratejik ittifak yaklaşımı benimsenir mi?
İttifak içi baraj getirilir mi?
İşte bu kritik sorulara cevap veren bir düzenlemede anlaşılması durumunda asıl tartışma başlayacak.
İTTİFAK İÇİ BARAJIN ANLAMI?
Mevcut ittifak düzenlemesi çok sayıda küçük partinin kurulmasını teşvik ediyor.
Yüzde 1 hatta 0,5 alabileceğini düşünen siyasetçiler parti kurarak yüzde 50 artı 1'e ulaşmada pazarlık yapma imkanlarının olduğunu görüyor.
Bu da parti sisteminin parçalanmasını getiriyor.
2018 seçimlerinde 30 partinin Temsilciler Meclisi'ne girdiği Brezilya buna örnek.
Dahası, bu partiler seçim öncesi kabine pazarlıkları yaparak ittifak yapmakta ve başkanı buna göre seçmekte.
SETA Siyaset Direktörü Nebi Miş'in işaret ettiği gibi parti sistemindeki bu tür parçalanma "koalisyoncu başkanlık sistemi" üretiyor.
Mevcut Başkan Bolsonaro'nun partisi 513 milletvekilinden sadece 52'sine sahip.
Türkiye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan "faktörü" sebebiyle bu ölçüde parçalanma gerçekleşmedi.
Cumhur İttifakı Erdoğan desteğini, Millet İttifakı da Erdoğan karşıtlığını bir tutkal olarak görüyor
Şimdiden parçalanma eğiliminin arttığını söyleyebiliriz.
2018 seçimlerinde 8 parti seçime girmişti, halen 13 parti Meclis'te temsil ediliyor.
Onlarca partinin meclise girmesi demokrasinin kalitesini artırmıyor.
Aksine kişi odaklı bölünmeler ve sıkı koltuk pazarlıkları gibi yozlaştırıcı etkide bulunuyor.
Siyasal sistemimizin uzun vadeli istikrarı açısından ittifak içi barajı tartışmakta fayda var.
PARLAMENTER SİSTEM Mİ KOALİSYONCU BAŞKANLIK MI?
Millet İttifakı'nda cumhurbaşkanlığı aday çekişmeleri devam ediyor.
İP Genel Başkanı Akşener'in "Fatih" benzetmesiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı İmamoğlu'na verdiği sembolik destekten sonra CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı'nın "birden fazla adayının" olabileceğini söyledi.
"Adayımızı Millet İttifakı" belirleyecek açıklamasıyla farklılaşan bu yeni yaklaşım Kılıçdaroğlu'nun kendisinin adaylığını gündemde tutarken belediye başkanlarını saha dışına itiyor.
Ortak adayı ikinci tura bırakan bu yeni açıklama bir anlamda Kılıçdaroğlu ve Akşener arasındaki üstü örtülü çekişmeyi gösteriyor.
Kılıçdaroğlu muhalefeti "güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçme" ve buna uygun "cumhurbaşkanı adayı bulma" fikri etrafında toplamaya çalışıyor.
Hem Erdoğan'ı yenecek hem de kim olduğu bilinmeyen bir başbakana ve Meclise yetkilerini devredecek bir aday arıyor.
"Nefsine hâkim aday" güzellemesi bu sistemde yüzde 50 artı 1 ile seçilen cumhurbaşkanını sembolik konuma getirmeyi sağlayamaz.
Ezcümle Kılıçdaroğlu'nun "geçiş" dönemi romantizmi siyasetin ve iktidarın doğasına uygun değil. Toplamaya çalıştığı ittifak bence "parlamenter sisteme dönüşe" değil "koalisyoncu başkanlık sistemine" karşılık geliyor.