Cumhurbaşkanı Erdoğan yoğun bir Afganistan diplomasisi yürütüyor.
Taliban'ın Kâbil'i hızla ele geçirmesi sonrası dünya başkentleri ilk şoku atlatmakla uğraşırken Erdoğan, Afganistan'da geçiş hükümetinin kurulması ve düzensiz göçün önlenmesi için liderlerle görüşmeler yapıyor.
Pakistan ve Katar ile işbirliğinin yanı sıra Putin, Merkel, Johnson, Michel ve Miçotakis ile ortak çıkar alanları oluşturarak Afganistan krizini yönetmenin yollarını arıyor.
Taliban, uluslararası tanınma, yardımların devamı, yaptırımların kaldırılması ve yatırımların gelmesi için farklı grupları kapsayacak bir hükümet kurulması gerektiğinin farkında.
Bu itibarla Taliban'ın eski Cumhurbaşkanı Hamid Karzai, ulusal uzlaşı heyeti başkanı Abdullah Abdullah ve Hizbi İslami lideri Gulbeddin Hikmetyar gibi isimlerle müzakereler yürütmesi bir, iki yıl için bile olsa bir geçiş süreci ihtimalini artırıyor.
Taliban'ın dışlayıcı, intikamcı tavra bürünmesi durumunda Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın söylediği gibi Türkiye, yirmi dört saat içerisinde çekilebilecek durumda.
Bu sebeple Afgan halkı ve bölgenin istikrarı için "geçiş hükümeti" seçeneği denenmeli.
Afgan göçünden ürken Avrupalı liderler, Erdoğan'ın ortak tehdide karşı çabasını anlıyorlar.
Ancak içeride önde gelen muhalefet partilerimiz bambaşka bir dünyada.
SIĞINMACI KARŞITLIĞINDAN 'EMPERYALİZM' SÖYLEMİNE...
Erdoğan'ın her dış politika hamlesinde negatif bir söylem kurmayı tercih eden CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve İP Genel Başkanı Akşener dış politika ve sığınmacılar arasında bağlantı kurarak popülist bir kampanya yürütüyorlar.
Kullandıkları sığınmacı karşıtı dilin Altındağ olayları gibi kitlesel lince dönebildiğini gördüklerinde yeni bir karalamaya yöneldiler.
Önce Erdoğan'ın ABD Başkanı Biden ile gizli göç anlaşması yaptığı iddiasıyla sahne aldılar.
Bu iddia, ABD'nin Ankara Büyükelçiliği tarafından yalanlandıktan sonra da Britanya Savunma Bakanı'nın bir makalesine BBC Türkçe'nin verdiği hatalı atıfı kullandılar.
Güya Britanya, Pakistan ve Türkiye'de mülteci kampı kuracakmış ve Erdoğan da "taşeronluk" yapıyormuş.
Yani kimi zaman "Batı ittifakı ile ilişkileri bozduğunu" iddia ettikleri Erdoğan'a bu defa "anti-emperyalist" suçlama yöneltiyorlar.
Muhalefetin "Suriye'de veya Libya'da ne işimiz var?" formundaki çekingen-pasif söylemini sorunlu görüyordum.
Erdoğan'ın gerektiğinde ABD ve AB ile gerilime girmesini fazla riskli bulmalarını günümüzün kaotik dünyasındaki büyük güç rekabetini anlamlandıramamalarına bağlıyordum.
Kaygılarının içe kapanmacı diplomasi anlayışlarından kaynaklandığını düşünüyordum.
Ancak ABD, AB veya Britanya ile ilişkilerde Erdoğan'ı "emperyalistlerin arzularına boyun eğmekle" suçlamalarını anlamlandıramıyorum.
SÖYLEM, PERFORMANSI GÖLGELER Mİ?
2013'ten bu yana Türkiye'nin yaşadığı bütün türbülans dönemlerinde içte ve dışta vesayetle mücadele eden Erdoğan'a karşı anti-emperyalizm söylemi tutmaz.
Türkiye'nin milli çıkarlarını korumak ve dünya düzenindeki haksızlıklara dikkat çekmek için Erdoğan'ın BM kürsüsünden neler söylediği bilinmiyor mu?
BM Güvenlik Konseyi'nin yapısı, iç savaşlar, insani yardımlar, göçmenler ve İslam karşıtlığı gibi konularda en üst düzeyde eleştiride bulunduğu herkesin malumu değil mi?
ABD ve AB medyası Erdoğan'ı Batılı liderlere yaptığı eleştiriler yüzünden ötekileştirmedi mi?
"Şantaj" yapmakla suçlayıp "Erdoğan'a boyun eğmeyin" temalı yazılar döşenmediler mi?
Müslüman dünyanın halkları Erdoğan'ı "adaletsizliği" en yüksek sesle haykıran lider olarak sevmiyor mu?
"Batı karşısında milli çıkarları koruyamamak" teması Erdoğan'ı eleştirirken kullanılabilecek en etkisiz argüman.
Benden söylemesi "anti-emperyalizm" söylemini Erdoğan'ı destekleyenlere de karşıtlarına da satamazsınız.
Hatta bu söylem muhalefetin aleyhine bile çalışabilir.