Arap devrimlerinden geriye kalan tek demokrasi olan Tunus derin bir krizde.
Cumhurbaşkanı Said, pazar gecesi meclisin tüm yetkilerini bir aylığına dondurduğunu, milletvekillerinin dokunulmazlığını askıya aldığını, mevcut Başbakan el-Meşişi'yi görevden aldığını ve kendi atayacağı bir başbakanla yürütmeyi devralacağını duyurdu.
2011'deki Yasemin Devrimi'nden bu yana ülkede yaşanan en ciddi kriz aslında geliyorum demişti. Koronavirüs salgını, kamu hizmetlerinin kötüleşmesi, işsizlik ve yolsuzluk iddiaları sebebiyle ocak ayından itibaren Tunus kentlerinde protestolar vardı. Yine ocak ayından bu yana Cumhurbaşkanı Said ve Başbakan el-Meşişi arasında yoğun bir anlaşmazlık yaşanıyordu. Said, içişleri bakanı dahil 11 bakanın atamasını onaylamıyordu. Yine, mayıs ayında danışmanlarının Said'i, anayasanın 80. maddesine dayanarak ülkenin tüm kontrolünü eline almasını tavsiye ettiği bir mektup basına sızmıştı. Tam da söylendiği gibi Said 25 Temmuz Cumhuriyet Bayramı'nda ülke çapında düzenlenen hükümet karşıtı protestoların ardından hamlesini yaptı.
SİYASİ PARTİLERE KARŞI BİR FİGÜR
2019'da ikinci turda cumhurbaşkanı seçilen Said, bir hukuk profesörü. Siyasete dışarıdan gelen bir isim olarak partilere karşıtlığı ile biliniyor. Temsili demokrasiyi eleştiren ve doğrudan demokrasi fikrine sıcak bakan Said, popülist özellikler gösteriyor. 2011 devriminden bu yana parlamenter sistemin sorunlara çözüm bulmamasından şikâyet eden kitlelere ulaşıyor.
Zaten aylardır hükümeti kilitleyerek protestoların önünü açtı. Meclis'teki en büyük parti olan El Nahda'nın ofislerine saldırılar gerçekleşmişti. Şimdi de yasamayı dondururken tüm yürütme ve yargı yetkisini eline aldı. Ordunun desteğiyle bu darbeyi yapan Said'in Tunus'un siyasi-ekonomik sorunlarına çözüm bulması çok zor. Said, muhtemelen, Mısır'daki 2013 Sisi darbesinden ilhamla, Körfez ülkelerinden para geleceğini düşünüyor. BAE'nin bir süredir Tunus'ta hareketli olduğu biliniyordu. Bu yönüyle Körfez'in yeni bir statükocu hamlesi ile karşı karşıya olabiliriz.
SİSİ ÖRNEĞİ TEKRAR EDER Mİ?
Meclis Başkanı ve El Nahda lideri Gannuşi, Kerame Partisi lideri ve eski Cumhurbaşkanı Merzuki, Said'in kararlarını "devrime ve anayasaya karşı darbe girişimi" olarak nitelediler. Tunus halkını darbeye karşı çıkmaya çağırdılar. 15 Temmuz 2016'da Türk milletinin yaptığını tekrar etmeye davet ettiler.
Tunus'un ağır aksak on yıllık demokrasisi ciddi bir sınavda. Said'in popülist darbesi sadece Arap dünyasının tek demokrasisi olarak görülen Tunus'un siyasi krizine işaret etmiyor.
Aynı zamanda Arap dünyasında İslamcıların demokrasi ile uyumu tecrübesinin en başarılı örneğini sona erdirme tehlikesi taşıyor. Libya'nın darbeci generali Hafter, Tunus'taki 25 Temmuz darbesini Müslüman Kardeşler meselesine bağlayıverdi: "Tunus, Müslüman Kardeşler'e karşı ayaklanmanın ardından gelişiminin önündeki en büyük engelden kurtuldu."
Henüz Said'in meclisin en büyük partisi olan El Nahda ve lideri Gannuşi'yi ötekileştirerek ana suçlu ilan edip etmeyeceğini bilmiyoruz. Ancak Said'in önünde kötü Sisi örneği bulunuyor. Körfezden danışmanlarının birkaç milyar dolar için bu örneği tekrar etmesini isteyecekleri açık.
EL NAHDA'NIN ÇETİN SINAVI
Son on yılda El Nahda ve Gannuşi, dengeli bir siyaset yürüttü. Kimi zaman cumhurbaşkanı adayı çıkarmayarak, kimi zaman sol ve liberal partilerle koalisyon yaparak laik çevrelere taviz verdi. Hatta 2016'da Tunus'ta "siyasal İslam'a yer kalmadığını" ve kendilerini "Müslüman demokrat" olarak nitelediklerini açıkladı.
El Nahda hareketinin 10. kongresinde "davet" ile "siyasetin"; yani dini örgütlenme ile partinin ayrıldığı kararını ilan etti. Bu son kriz Tunus demokrasisinin olduğu kadar El Nahda ve Gannuşi'nin de çetin sınavı. Barışçıl yöntemle hem kendisini hem de demokrasiyi koruma sınavı. Ankara, Tunus'ta "anayasal düzene karşı yapılan darbeye" karşı çıkarak demokrasinin bir an önce yeniden tesis edilmesini istedi. Sürpriz değil, Batı başkentleri ise sessiz. Bir kere daha değerlere (demokrasi) değil, somut çıkarlarına bakıyorlar.