15 Temmuz gündemi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçen haftaki Diyarbakır ziyaretinde seslendirdiği yeni söylemini değerlendirmeyi ertelemiştim. Şimdi bunun zamanı. Baştan belirteyim. Erdoğan'ın Diyarbakır'da 2005'te söyledikleriyle aynı yerde olduğunu vurgulaması ne erken seçim ne de yeni bir çözüm süreci sinyaliydi. Önümüzdeki iki yılda HDP kapatma davasının ve Kürt meselesinin nasıl tartışılacağını belirleyen mesajlardı. Önce hatırlayalım neydi 2005'teki konuşmasının özü? Geçmişte yapılan hatalarla yüzleşerek Kürtlerin sorunlarını "daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık, hukuk ve daha çok refah" ile çözmekti. Cumhuriyet tarihinde farklı kimliklerin demokratik hakları ile ilgili en büyük reformları yapan bir lider olarak Erdoğan zaten bu sözünü tutmuş durumda. Hatta "baldıran zehri içme" cesaretini göstererek çözüm sürecini yürüttü ta ki emperyalistlerin teşviki ile karşı taraf süreci bitirene kadar...
YENİ SÖYLEMİN UNSURLARI VE AMACI
Peki yakın zamana kadar "Kürt sorunu yoktur" diyen Erdoğan şimdi "sorunu" kabul eden 2005'teki sözlerini hatırlatarak ne yapıyor? Bence bu iki söylem birbirine zıt değil hatta biri diğerini tamamlıyor. AK Parti'nin terörle mücadele ve reform sentezine işaret ediyor. Aynı madalyonun ikinci yüzü. Aslında Erdoğan, ülkemizdeki Kürtlerin sorunlarını "daha çok demokrasi ve refah" bağlamında çok büyük ölçüde çözdüğünü hatırlatıyor. Bunu yaparken de Kürt milliyetçilerinin maksimalist taleplerine (özerklik vs) kapıyı kapatıyor. Yine Erdoğan'ın çözüm sürecini bitirenin kendisi değil "karşı taraf" olduğunu ve HDP'nin Kürtlere zarar verdiğini vurgulaması anlamlıydı.
Artık HDP'nin marjinalliğini ve bu parti ile birlikte hareket edenlerin hatasını çözüm sürecini bitirenlerin Kürtlere verdiği zararı anlatarak vurgulayacak. Yani Erdoğan'ın yeni söylemi PKK terörü ile mücadeleyi gevşetecek ya da HDP'yi marjinallikten kurtaracak bir söylem asla değil. Aksine HDP üzerindeki demokratik baskıyı yoğunlaştıracak argümanlar içeriyor. Çözüm sürecini bitirmeleri ve Doğu-Güneydoğu illerini hendek terörüne çevirmeleri sebebiyle eleştiriyor. Bu sebeple Erdoğan'ın Diyarbakır'daki ifadeleri MHP ve lideri Bahçeli'yi rahatsız etmiyor. Aksine Bahçeli de Cumhur İttifakı'nın 2023 seçimlerinde Kürt seçmeni Millet ittifakı tarafına bırakmamak gerektiğini görüyor. Erdoğan'ın sentezi hem Cumhur İttifakı'nın Kürt seçmene sıcak mesaj vermesini sağlıyor hem de AK Parti ve MHP'nin güvenlik politikalarına uyum sağlıyor.
MUHALEFET NEREDE?
Peki, muhalefet Erdoğan'ın çözüm sürecini sahiplenen yeni Diyarbakır söyleminden istifade edebilir mi? Sanmıyorum. Zira Erdoğan, Kürt meselesini konuşurken HDP ile birlikte olmayı sorunsallaştırmaya devam ediyor. Bu yeni yaklaşım ve devam eden HDP kapatma davası HDP cenahını daha atak olmaya zorlayacaktır. HDP eş genel başkanı Buldan, muhalefetin HDP'yi "öcü" gibi görmekten vazgeçmesini ve kapatma davasında aktif destek vermesini istiyor. Dahası, muhalefet partilerinin Kürt sorununu tartışmasını, öneri getirmesini istiyor. HDP'nin temsilcilerinin de olacağı yeni bir yönetime ihtiyaç olduğundan bahsederek pazarlığı yükseltiyor. Aksi durumda üçüncü yol (Millet İttifakı dışında davranmak) ile tehdit ediyor.
Anlaşılan HDP tarafı "birlikte fotoğraf" ve "Kürt sorununa çözüm önerilerini" tartışmak için bastıracak ancak CHP ve İP'in işi hayli zor. CHP ve İP, özerklik ya da anadilde eğitim konularına giremedikçe Erdoğan'ın yeni söylemi ile HDP arasında sıkışacak. Onlar bir şey vaat edemezken Erdoğan kimlik hakları ile ilgili reformlara ve çözüm süreci iradesine sahip çıkıyor olacak. Kılıçdaroğlu ve Akşener, HDP'ye açık destek verirse bu defa Erdoğan'ın "hiçbir zaman meşru demokratik hukuk düzeni içinde siyaset yapmayı düşünmeyen" HDP ile neden birliktesiniz sorusuna muhatap olacak. Bu zorluk CHP'nin neden uzun süredir Kürt raporunu kamuoyu ile paylaşmadığını açıklıyor. Kürt meselesini konuşacağımız ve nasıl konuştuğumuzu da değerlendireceğimiz ilginç bir döneme girdik vesselam.