Ülkemize gelen yatırımları mahkûm etme çabası muhalefetin negatif siyasetinin öne çıkan bir unsuru.
CHP ve İP, bir süredir Sakarya'daki Tank-palet Fabrikası'nın Katar'a peşkeş çekildiğini iddia ediyor.
Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan ziyaret ettiği fabrikanın "mülkiyetinin Hazine'de, tahsisinin Millî Savunma Bakanlığı'nda, tapusunun da devlette" olduğunu çok açık bir şekilde yeniden vurguladı.
Fabrikanın işletmesini yapan firmanın Türk firması olduğunu ve Katar'ın finansal ortaklığının yüzde 49 olduğunu belirtti.
Yeni nesil fırtına obüslerinin üretildiği fabrikada Altay tankının da üretilerek 2023'ün başında orduya teslim edileceği müjdesini verdi.
Peki muhalefet Katar'a "peşkeş" söyleminden vazgeçer mi?
Hiç sanmıyorum.
2023 seçimlerine kadar ısrarla takip edeceklerini beklediğim "ağır suçlama, yalan ve tehdit" üçlemesinden vazgeçmeyecekler.
En son örnek CHP'nin "Katarlı gençler Türkiye'de sınavsız tıp okuyabilecek" yalan haberini düzelten T24'ün aksine yalanda ısrar etmesiydi.
Üniversite sınavı öncesi bu yalanı yaygınlaştırmasıydı.
Kılıçdaroğlu, "Kataristan'a döndü bin yıllık devlet... Bizim çocuklar o okullara girebilmek için bütün gençliklerini heba ediyorlar" demekten bile çekinmedi.
20'den fazla ülke ile bu tür uluslararası anlaşmanın yapıldığını görmezden gelerek...
NEDEN ÖZELLİKLE KATAR HEDEFTE?
CHP'nin yetkililerinin Türk kamuoyunda Katar'ı hedef göstermekte kararlı olduğu anlaşılıyor.
Sanki Katar'ın ülkemizdeki yatırımlarına özel bir karşıtlıkları var.
Bunun sermayenin milliyetini sorgulamayan katı bir yabancı düşmanlığı olduğunu sanmıyorum.
Zira Türkiye'ye gelen yabancı yatırımcılar sıralamasında ilk beşte Hollanda, ABD, Britanya, Avusturya ve Almanya bulunuyor.
Son yıllardaki Türkiye- Katar ilişkilerindeki yakınlaşmaya bakılırsa bu sıralamanın daha önde olması gerekirdi.
CHP'nin Katar'a özel karşıtlığının sebebi CHP'nin derinlerindeki Arap düşmanlığı mı?
Laikçi kesimin bir kısmındaki yaygın Oryantalist bakışın "Arapları aşağılama" eğilimine ve Suriyeli mülteci karşıtlıklarına rağmen bunu da muhtemel bulmuyorum.
Çünkü o takdirde Esed rejimine sıcak mesajlar göndermemeleri lazımdı.
Ya da Türkiye'nin bölgesel politikalarına hasmane davranan BAE'yi de hedef almaları gerekirdi.
BAE'yi AK Parti iktidarına husumet gösterdiğinden dolayı "Arap olmaktan" çıkarmadıysalar bu karşıtlıklarını sadece Katar'a göstermeleri başka bir şeye işaret ediyor.
Ne sermaye karşıtlığı ne Arap düşmanlığı bu.
Katar'ın Erdoğan yönetimindeki Türkiye'nin dış politikası ile uyum halinde olması rahatsız ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Katar Emiri El-Tani ile yürüttüğü lider diplomasisinin ülkemize getirdiği kazanımlardan mutsuzlar.
Halbuki bu yakınlaşmada karşılıklı çıkarlar rol oynuyor.
Ankara, Körfez ülkelerinin Katar ablukası sırasında verdiği destekle Doha'yı bir darbeden, iç savaştan "zor zamanda" korudu.
Türkiye'yi "ekonomik olarak çökertmek" isteyenlere karşı da Katar seferber oldu.
Böylesi bir ilişki neden sorun olsun?
Kendi ülkesinin ortak çıkarlarına bu denli öfkeli bir karşıtlık yerleşik demokrasilerde görülmeyen bir sorun.
Galiba yaşanan, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, ideolojik bağnazlık ya da Oryantalizmden daha sıkıntılı bir şey: Kendine yabancılaşma ve nefret duyma hali.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Burhanettin Duran | Muhalefetin Katar karşıtlığı