Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yoğun zirve ve seyahat haftası henüz sona ermedi. Önce NATO liderler zirvesi, sonra ABD başkanı Biden ve diğer Batılı liderler ile görüşme, Bakü-Şuşa seyahati, dün Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci Zirvesi ve bugün de Antalya Diplomasi Forumu... Bu yoğun tempoda Erdoğan, önümüzdeki dönem dış politikamızı belirleyecek görüşmeler yaptı. Yakında Rus lider Putin ile Suriye'den Kafkaslar ve Afganistan'a kadar birçok konuyu müzakere etmesini de bekleyebiliriz. Bence bütün bu diplomasi trafiği Türk dış politikasını rahatlatan, normalleşme arayışlarını destekleyen ve dahası yeni inisiyatif alanları açan bir şekilde cereyan etti. Özellikle Biden, Macron ve Miçotakis ile yapılan olumlu görüşmelerin Erdoğan'ın diplomasi marifetiyle nasıl kazanımlara çevrileceğine şahit olacağız. Atina ile üçüncü taraf olmadan görüşme kararlılığı ve Paris ile Libya ve Suriye'de ortak çıkar arayışı not edilmeli.
NATO'daki yerimiz ve Biden görüşmesi
Ankara ve Washington arasında hızlı bir bahar havası zaten beklenmiyordu. Biden ile görüşmenin mevcut sorunları (YPG, FETÖ, S-400 ve F-35) bir çırpıda çözmesi hiç umulmuyordu. Her şeyden önce sorunların bir süreliğine dondurulmuş olmaları ve iki lider arasında olumlu bir atmosferin oluşması önemli bir kazanım. Biden'ın güçlendirmeye çalıştığı NATO ittifakı içerisindeki Türkiye'nin vazgeçilmez yeri tekrar vurgulandı. Biden'ın Putin ile kritik zirvesinden önce Erdoğan ile görüşmesi önemliydi. Türkiye hem NATO hem de ABD açısından birçok dosyada etkili aktör durumunda. İster Rusya ve Çin olsun ister Ortadoğu ve Kuzey Afrika, ister Kafkaslar ve Orta Asya olsun... Yine Afganistan, Libya ve Suriye dosyalarında işbirliğinin konuşulması, gerilimlerin paranteze alınarak pozitif gündeme odaklanıldığını gösterdi. Washington-Ankara hattında önümüzdeki bir yılda test edilecek şekilde yeni bir dönemin başladığını söyleyebiliriz. Tarafların bu süreyi iyi kullanması durumunda olumluya gidiş sürebilir, aksi takdirde giderek yapısal hale gelen ihtilaflar gerilim sarmalına geri dönebilir.
Kafkaslardaki 6'lı Platform önerisi neyin öncüsü?
Brüksel'den Bakü'ye geçen Erdoğan, Azerbaycan'ın Karabağ zaferini kutlarken çok mutluydu. Şuşa Beyannamesi ile Türkiye ve Azerbaycan arasında yeni bir bölgesel işbirliğini başlatmanın sevinci hem Erdoğan hem de Aliyev'in yüzünden okunabiliyordu. Kafkaslar'dan Orta Asya'ya uzanan bu yeni müttefiklik anlayışı iki ülkenin kaderini daha sıkı birbirine bağladı. Erdoğan'ın Azerbaycan Meclisi'nde ve arasında olduğum basın mensuplarıyla sohbetinde vurguladığı 6'lı Platform önerisini önemsemek gerekir. Rusya, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, İran ve Türkiye'den oluşan 6'lı mekanizma önerisi hem Ermenistan ile normalleşmeyi hem de Kafkaslar'da barış, istikrar ve refahı teminat altına alma niyeti taşıyor. Enerji hatlarının güvenliği de çatışmaların çözümü de ticaretin artırılması da bu önerinin içerisinde...
Türkiye ne yapacak?
Ankara'nın Kabil havalimanının korunmasında rol almak istemesi sadece NATO ittifakı içerisindeki önemi ile irtibatlı değil. Güçlü bölgesel bir güç olarak Türkiye, Kafkaslar'dan Orta Asya'ya, Afganistan ve Pakistan'a giden hatta ilgi duyuyor. ABD'nin kısmen ihmal ettiği, Çin ve Rusya'nın ise önemsediği bu hatta Türkiye'nin etkin rol alması, güç denklemini yeniden oluşturacaktır. Hem NATO'nun Brüksel Zirvesi hem de Biden-Putin görüşmesi büyük güçler rekabetinde önemli boşlukların devam edeceğini gösteriyor. ABD'nin geri dönme iddiası Washington'un tek başına bu boşlukları doldurması ile sonuçlanmayacak. Aksine Pasifik-Hint bölgesine odaklanan Biden yönetimi etkin bölgesel güçlerle pazarlığa ve işbirliğine girmek zorunda. Büyük ve orta güçler arasındaki bu dengelenme hâli zaman alacak. Bu sebeple dış politikamızın normalleşme arayışında hızlı ve geniş uyumlar beklemek yanıltıcı olur. Ankara bir yandan son yıllardaki hamlelerini tahkim eden diplomasiye devam edecek. Diğer yandan ise nüfuzunu genişletecek yeni hamlelerde bulunacak. Bugünün dünyasında milli menfaati temin etmenin yolu bu.