İslam alemi Ramazan Bayramı'nı buruk şekilde kutlarken Filistin kanlar içinde. İsrail'in Gazze'ye bombardımanlarında 83 Filistinli şehit oldu. Müslüman liderler İsrail'in Mescid-i Aksa provokasyonunu kısık sesle eleştirdiler. İİT ve Arap Ligi klasik çaresizliğini yaşarken Cumhurbaşkanı Erdoğan Ürdün'den Kuveyt'e, Rusya'dan Malezya'ya yoğun bir diplomasi trafiği yürütüyor.
İnsanlığı ve Müslüman liderleri bu "devlet terörüne" karşı bir şeyler yapmak için hareketlendirmeye çalışıyor. "İnsan hakları" merkezli bir politika yürüteceğini söyleyen Biden Yönetimi ise radikal Yahudilerin ve İsrail polisinin Mescid-i Aksa'da namaz kılan F‰ilistinlilere saldırmasını iki tarafa "itidal" tavsiye ederek karşıladı. BM Güvenlik Konseyi'nde her zamanki gibi İsrail lehine "veto yetkisini" kullandı. Bu saldırganlığa tepki olarak Gazze'den atılan roketleri "kabul edilemez" buldu. İsrail uçaklarının Gazze'de Filistinlileri öldürmesini ise "savunma hakkı" olarak gördü.
Halbuki İsrail'in uluslararası toplumu hiçe sayan zulümleri Amerikalı ve İsrailli insan hakları örgütlerini bile mevcut rejimi "apartheid" olarak niteleme noktasına getirdi. Genelde Batı medyası da "İslamcı Hamas'ın roketlerine" odaklanırken Rusya, İsrail ile Filistin arasında arabuluculuk yapmayı ve Ortadoğu dörtlüsünün canlandırılmasını önerdi. Bu önerinin İran nükleer anlaşmasına odaklanan ve İsrail-Filistin barış sürecini canlandırmayı gündeminde bulundurmayan ABD'ye karşı bir diplomatik atak olduğu açık.
Kudüs'te ve Gazze'de yapılan katliam Biden Yönetiminin "insan hakları söylemini tümden çökertebilir. Bu sebeple Biden muhtemelen üçüncü bir intifadanın başlamasını engellemek için Netanyahu'ya "sükûnet baskısı" yapacaktır. Erdoğan'ın Arap halkları yanındaki popülaritesi ise malum. Son diplomatik hamleleri ile kendisine duyulan sevgiyi bir kez daha hak ettiğini gösteriyor. İsrail'i hiçbir zaman üzmeyecek Putin'in dahi Filistin konusunda inisiyatif alması Arap rejimlerinin ataletini, ya da ihanetini mi demeliyim, halklarının gözüne sokuyor.
Asıl Tehlike "Çifte Şiddet" Sarmalı
Siyonist rejim ve radikal Yahudilerin Kudüs ve Mescid-i Aksa'ya yaptıkları sistematik saldırılar İsrail sorununun yeni bir aşamasıdır. Filistinli gençler bu kutsal mekanların korunması için güçlü bir "murabıt ruhuna" sahip olduklarını haykırdılar. Kudüs'ün Filistinsizleştirilmesine ve Mescid-i Aksa'nın yıkılmasına müsaade etmeyeceklerini dünyaya gösterdiler. İsrail vatandaşı olan Filistinli gençlerin bu şanlı direnişi "üçüncü intifada" olarak karşılanıyor. Tel Aviv'in yeni bir intifadayı teşvik etmemek için Biden'ın nasihatlerine kulak vermesi kuvvetle muhtemel. Bu son kriz şunu gösterdi ki, İsrail'in hiçbir uluslararası örgütü dinlemeyen cüreti kendisi için çok daha zorlu bir geleceği hazırlıyor. Evet, ABD ne yaparsa yapsın İsrail'in arkasında. Dün Trump, Kudüs'ün birleşik başkent olarak kabul edilmesi dahil her türlü desteği verdi. Bugün "iki devletli" çözüm fikrine sıcak bakan Biden yönetimi dahi İsrail'i barışçıl çözüm için zorlamayacak. Yani, günümüzde ve yakın gelecekte İsrail'e, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletini kabul ettirebilecek küresel bir ortam sözkonusu değil. Tel Aviv'in bu güçlü gibi görünen halinin temel zayıflığı şu: aşırı sağa kayan İsrail siyaseti artık radikal Yahudilerin tüm Filistinlileri gönderme talebini yönetemez. Mescid-i Aksa yanarken şarkı eşliğinde dans eden fanatik Yahudiler, İsrail'in istikrara ve güvene ulaşmasının önündeki en büyük engel artık. "Filistinlileri linç eden Yahudi" olgusunun üretebileceği "çifte şiddet sarmalı" korkutucu yerlere gidebilir. İsrail'in kendi içindeki "Yahudi-Filistin çatışması" bambaşka bir aşamaya evrilebilir. Gazze ve Batı Şeria bir yana, İsrail içindeki Filistinliler, Kudüs ve Mescid-i Aksa'ya sahip çıkacaklarını ve Filistinsizleştirmeye canları pahasına direneceklerini gösterdiler. Filistin gençleri Kudüs'ün "ikinci Endülüs" olmayacağını tüm dünyaya haykırdılar.