Bugünlerde uluslararası sistemin nereye gittiği en çok tartışılan konu. ABD hegemonyasındaki liberal düzenin yıkıldığının herkes farkında. Washington'un geri dönmesinin yenilenmiş bir liberal düzen getirmesi beklenmiyor. Sistem tartışmasının merkezini ise ABD ve Çin arasındaki rekabet oluşturuyor. Trump dönemindeki ticaret savaşından itibaren Washington ve Pekin arasında yeni bir soğuk savaşın başladığından bahsedenler öne çıktı. Biden döneminin Pekin ile gerginlikle başlaması bu yaklaşımı güçlendiriyor. 18 Mart'taki Alaska zirvesinin atışmalı geçmesi, iki süper gücün soğuk savaşının kaçınılmaz olduğu fikrini besledi. Ancak ABD ve Çin arasında Sovyet-ABD tipi, kapsamlı bir soğuk savaşın mümkün olmadığını ileri sürenler de mevcut. Thomas J. Christensen bunlardan birisi.
Yeni soğuk savaş mı?
Foreign Affairs'deki makalesinde Christensen, ABD ile Çin arasındaki rekabetin gerçek ve tehlikeli olduğunu kabul ettikten sonra Sovyetler Birliği ile olan soğuk savaştan üç konuda ayrıştığını belirtiyor.
1- ABD ve Çin, üçüncü tarafların kalbini kazanmak için küresel bir ideolojik savaş yürütmüyor.
2- Günümüzün küreselleşmiş dünyası iki ayrışmış ekonomik bloğa bölünemez.
3- Bugün ABD ve Çin dünün kanlı vekâlet savaşlarını (Kore, Vietnam gibi) içeren karşıt ittifak sistemlerine liderlik etmiyor. Pekin'in az sayıdaki müttefikini iki bloklu bir siyasete zorlama niyeti yok. Washington böyle bir yola girerse Çin ile iyi ekonomik ilişkiler içerisindeki müttefiklerini yabancılaştırır. İkinci analizin daha isabetli olduğu görüşündeyim. Washington'ın uzun yıllar sürecek "Çin tehdidi" gündeminin Pekin ile ilgili her şeyi soğuk savaş terminolojisi ile karşılayacağı ise açık. Dünkü The New York Times gazetesi, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin Ortadoğu seyahatini (Suudi Arabistan, İran ve Türkiye dahil), Pekin'in "otokrasiler ittifakı" kurma arayışı olarak niteledi. Elbette Biden'ın "demokrasiler ittifakı" hamlesinin tam karşısında konumlandırarak... Çin, kapışmadan ne kadar uzakta durmaya çalışsa da ABD kaçınılmaz olanı daha erkene çekme çabasında. Çevreleme politikası yürürlükte. Pekin'in ticari imparatorluğunun unsurları da (Kuşak-Yol Girişimi, altyapı çalışmaları ve 5G gibi) hedefte olacak. Washington'un Pekin'i Asya-Pasifik'teki çevrelenme çabaları daha etkili olabilir ancak AB'yi ikna etmesi pek kolay görünmüyor. Nitekim NATO Dışişleri Bakanları toplantısına katılan Blinken, "ABD, müttefiklerini Çin konusunda 'ya biz ya onlar' seçeneğine zorlamayacak" ifadesini kullandı.
İki ve çok kutuplu dünya
Bu haliyle uluslararası sistem, Richard H. Naas ve Charles Kupchan tabiriyle aynı anda hem iki kutuplu hem çok kutuplu olma özellikleri gösteriyor. ABD ve Çin arasındaki jeopolitik ve ideolojik rekabetin tüm dünyayı kapsaması beklenmiyor. AB, Rusya, Hindistan, Brezilya, Endonezya, Nijerya, Türkiye ve Güney Afrika gibi ülkeler otonomilerini koruyarak denge siyaseti yürütecekler. Washington ve Pekin'in istikrarsız bölgelerinden uzak durması da bölgesel güçlere alan açacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türkiye yeni dönem büyük güç rekabetinin getireceği imkânları en fazla değerlendiren ülke konumunda olacak.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz