Washington, "ABD döndü" sloganını Biden doktrinine çevirmekle meşgul. Düşünce kuruluşları ve medya, Trump sonrası dönemi şekillendirmek ve meşrulaştırmak için harıl harıl çalışıyor. "Amerikan değerlerine dayalı siyaset" ve "demokrasiyi güçlendirmek, savunmak" üzerine çok sayıda makale yayımlanıyor. Şimdiden kocaman bir literatür oluşturdular bile. Dışişleri Bakanı Blinken, Biden yönetiminin stratejik önceliklerini belirleme ve uygulamada öne çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde Blinken, yönetimin "Amerikan halkı için dış politika" önceliklerini açıkladı.Blinken, "Amerikan liderliğine, işbirliğine, diplomasiye ve gerekirse sert güç" kullanmaya dayalı sekiz öncelik sıraladı. İç ve dış politikasının etkileşimi bağlamındaki öncelikler şunlar: Kovid-19 ile mücadele ederek küresel sağlık güvenliğini güçlendirmek; istikrarlı ve kapsayıcı küresel ekonomi inşa etmek; tehdit altındaki demokrasiyi yenilemek; insani ve etkin mülteci sistemi üretmek; müttefik ve partnerlerle bağları canlandırmak; iklim krizi ile ilgilenerek yeşil enerji devrimi yürütmek; ABD'nin teknolojideki liderliğini korumak ve son olarak 21. yüzyılın en büyük jeopolitik testi olarak tanımladığı Çin ile ilişkiyi (işbirliği-rekabet-hasımlık denkleminde) yönetmek.
'Demokrasiyi savunmak' ne demek?
Biden yönetiminin öncelikleri bize ABD'nin "insan hakları ve demokrasiyi" büyük güç rekabetinde bir ideolojik unsur olarak kullanacağını gösteriyor. Son 20 yılda otoriter rejimlerin güçlendiği, demokrasilerin zayıfladığı tezinden yola çıkarak "yeni bir demokrasi promosyonu" politikası şekilleniyor. "Demokrasiler karşısında otoriter rejimler" şeklindeki bu kutuplaşma Soğuk Savaş dönemindeki kadar sert formüle edilmeyebilir. Blinken, önceki ABD yönetimlerinin "askeri müdahale ve işgal yoluyla otoriter rejimleri devirme" şeklindeki demokrasi promosyonu politikalarının başarısızlıklarından ders aldıklarını söylüyor. Yeni form, demokratik davranışı teşvik etmekmiş. Reformu ve yozlaşma ile mücadeleyi cesaretlendirmekmiş. Eğer bu yeni politika muhalefeti kışkırtmak şeklinde olacak ise birçok ülkenin içinin karıştırılması ve istikrarsızlığa sürüklenmesi riski var. Daha önce İran ve başka ülkelerde görüldüğü üzere bu yöntem de başarılı olmuyor. Rusya ve Çin'e olduğu gibi yaptırımlar metodu seçilecekse büyük güçler arasındaki kutuplaşma ve rekabetin tonu artacak demektir.
Türkiye-ABD ilişkilerinin denklemini değiştirmek
Blinken'ın konuşmasında ilginç bulduğum husus "müttefiklerle yük paylaşımına dayalı aydınlanmış menfaat" ile ilişkileri canlandırma vurgusuydu. "Aydınlanmış menfaat" kavramını sever, değerli bulurum. ABD'nin temel sorunu, müttefiklerle ilişkisini nobran ve asimetrik yaklaşımla kurması. Kendi taktik kazanımları için müttefikinin stratejik kayıplarını umursamaması. Söylediğime en iyi örnek, ABD-Türkiye ilişkilerinin son yıllardaki gerilimli seyri. Washington'a göre DEAŞ ile savaşta Amerikan askerleri ölmesin diye terör örgütü PKK'nın kolu YPG desteklenebilir. 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki FETÖ elebaşı Pensilvanya'da tutulabilir. İran yaptırımları ihlali adına Halkbank hedef alınabilir. Patriotlar verilmediği için alınan S-400 için "stratejik ortak", F-35 projesinden çıkarılabilir, yetmez CAATSA yaptırımları ile cezalandırılır. Biden yönetimi, yeni Türkiye politikasını Ankara'nın önceliklerini anlayarak oluşturmalı. İlişkileri iki tarafın aydınlanmış menfaatine göre ele almalı. Washington, Ankara'nın 3 terör örgütüyle ve iki komşusundaki iç savaşın olumsuz sonuçlarıyla mücadele ederek "demokrasisini savunduğunu" fark etmeli. 54 senatörün Biden'a, 170'ten fazla Temsilciler Meclisi üyesinin Blinken'a yazdığı iki mektup yeni demokrasi promosyonunun parçaları ise bu yeni politika bencil Amerikan çıkarlarını süslemekten öteye geçemez. İdlib'den bahsedip Suriye'ye insani yardım yapalım diyerek YPG aklanamaz. Bu arada Kongre'deki Türkiye karşıtlarının Biden yönetiminin geciken Türkiye politikasını rayından çıkaracak hamlelerde bulunduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz.