Doğu Akdeniz'de gerilim tehlikeli şekilde yeniden yükseliyor.
Almanya'nın arabuluculuğuna rağmen Yunanistan'ın alelacele geçen hafta Mısır ile münhasır ekonomik bölge anlaşması imzalamasına Türkiye, Oruç Reis'i sondaj çalışmaları için firkateynler eşliğinde yeniden harekete geçirerek cevap verdi. Yunan ordusu da teyakkuza geçti.
Oruç Reis için navtex ilan edilen alanı Atina, kendi kıta sahanlığı olarak görüyor. Halbuki Ankara, adaların (dolayısıyla Meis adasının) kıta sahanlığı olmadığı görüşünde.
Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanlarının paylaşımı üzerine yükselen gerilimde Fransa öne çıkıyor. Güney Kıbrıs'a savaş uçağı göndererek ve Yunanistan ile ortak tatbikat yaparak askeri anlamda bölgeye müdahil oluyor.
Libya'da kaybettiği inisiyatifin intikamını alırcasına Fransız Cumhurbaşkanı Macron, Yunanistan'ı Türkiye ile gerilme yönünde cesaretlendiriyor.
Halbuki Alman Şansölyesi Merkel, Başkan Erdoğan ve Yunan Başbakanı Miçotakis arasında mekik diplomasisi ile gerilimi düşürmeye çalışıyor.
Ancak Merkel, Erdoğan'a karşı mahcup. Zira Erdoğan, "ben bunlara güvenmiyorum, siz de göreceksiniz" demişti ve Atina'nın son hamlesiyle haklı çıktı. İkili görüşmeler başlamadan bir gün önce Berlin'in de haberi olmadan Atina, Kahire ile anlaşma imzaladı. Yunan tarafının provokasyon yüklü tavrına karşı Erdoğan, ısrarla diplomasiye şans veriyor. Hatta Erdoğan, Doğu Akdeniz'e kıyıdaş ülkelerin bir araya gelerek hakkaniyetli bir paylaşım yapması yönündeki önerisini de dünya kamuoyu ile paylaştı. Bu öneriye ve Merkel'in çabalarına AB başkentlerinden destek verilmeli. Türkiye karşıtı bir cepheleşme oluşturmaya çalışan Macron, sadece Merkel'i boşa çıkarmıyor.
Tüm dünyaya AB'nin neden "bir dış politikasının" olamadığının örneğini veriyor. Suriye ve Libya'da kenarda kalan AB'yi yeni bir acziyete sürüklüyor.
Doğu Akdeniz'de çözümsüzlüğe oynayarak AB'nin "bir büyük stratejisi" olamayacağını ispatlıyor.
Atina'nın isteğiyle acil bir AB zirvesi toplanması ve müzakere yerine "yaptırım ve donanmaların gönderilmesi" kararına varılması Türkiye'ye verilmemesi gereken bir negatif mesaj olacaktır.
Türkiye'nin bütün imkanlarıyla kendisini "Antalya körfezine sıkıştırma amaçlı ablukaya" karşı çıkacağından şüphe yok.
Bu meydan okuma parti siyasetinin ötesinde anlamlara sahip. AB ülkeleri Türkiye'yi dışlayarak "yeni bir beka meselesi" üretirler. Sürekli uzlaşma ve diplomasiyi öne çıkaran Erdoğan'ın uzattığı el tutulmazsa Türkiye kamuoyu sert güç seçeneklerini konuşur hale gelir. Bir ucu Libya diğer ucu Kıbrıs ve Meis adasına uzanan Doğu Akdeniz gerilimi Türk-Yunan ilişkilerinin tüm alanlarını işgal edebilir. Ege'deki uzlaşmazlıkları, adaların silahlandırılmasını, 12 adaların durumunu ve Batı Trakya'yı hareketlendiren bir fırtınaya dönebilir.
Doğu Akdeniz'deki rekabet Ege'deki sorunlu statükoyu kökünden bozabilir.
İki NATO üyesinin sıcak çatışmaya girme ihtimali Doğu Akdeniz'i dünya siyasetinin kritik bölgelerinin başına yerleştiriyor.
Mesele, Ege, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz üzerindeki Türkiye-Yunanistan rekabeti ile sınırlı değil. Küresel ve bölgesel güçlerin müdahalesiyle mevcut gerilim Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Avrupa'yı yakından etkileyen jeopolitik bir kara deliğe dönüşebilir. Bunun yerine hakkaniyetli paylaşım ve iş birliğinin getireceği istikrar tercih edilmeli.