CHP'nin 37. Kurultayı Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun partiye yön verme konusundaki hakimiyetini pekiştirmesiyle sonuçlandı. On yıldır seçimlerdeki başarısızlığına rağmen Kılıçdaroğlu her geçen yıl partisini istediği ittifaklara sokabilme gücünü artırdı. "Dostlarla iktidar olmak" kavramlaştırmasıyla da 2023'de Başkan Erdoğan karşısında geniş bir ittifak kurabilmenin hazırlıklarını yürütüyor. Yeni girişiminde İP ve HDP'yi yanında tutmanın yanı sıra DEVA ve GP gibi yeni partileri de ittifaka katma niyetinde. Bunun için partisinin tabanının ve kadrolarının "ideolojik kaygılarına" bekledikleri ilgiyi göstermiyor. Bence Kılıçdaroğlu'nun 2023 hamlesi gerekirse partisi dışından (Gül ya da Babacan gibi) bir çatı adayı önerme esnekliğini içeriyor. Hedefi 31 Mart yerel seçimlerinde yaptığını daha ileriye taşımak. Halbuki son aylarda CHP'ye akıl veren çevrelerde bunun tersine bir cereyan var.
***
Özellikle Ayasofya üzerinden dış basındaki "Türkiye'nin adım adım İslamlaştırıldığı" tezi CHP'ye yol gösterme iddiasındaki isimler tarafından yüksek sesle ifade ediliyor. Hatta Kılıçdaroğlu'nun "açacaksanız açın" yaklaşımından rahatsız olan bu çevreler CHP'nin "laiklikten uzaklaşmaya" sert bir muhalefet göstermemesinden şikayetçi. CHP'nin "Türkiye'nin Atatürk'ün laik mirasından uzaklaştığı" iddiasını daha çok gündeme almasını istiyorlar. Bu eleştiriyi geniş "demokrasi ittifakının" söylemine dahil etmeyi öneriyorlar. Kılıçdaroğlu bu tür söylemleri bazen "tek adam" ya da "saray hükümeti" etiketlemesinin altına koyarak kullansa da ağırlıklı olarak kimlik etrafındaki polemiklerden uzak durma eğiliminde. Kılıçdaroğlu'nun "sert bir laiklik" ya da "İslamcılık" tartışmasına girmesini beklemiyorum. Pragmatik taktiklerle devam ettirilen bir çerçeveyi koruma derdinde. Neden mi?***
Kılıçdaroğlu tabanının "ideolojik bağnazlık" derecesinde CHP'ye oy vermede ısrarcı olduğunu ancak kendi başına yüzde 25'i de aşamadığının farkında. Geniş anlamda "dostlar ittifakı" bunu aşmak için üretildi. Heyecanla CHP'ye "sert ideolojik muhalefet" aklı veren "içerideki dostlarını" dinlemiyor. Şu dört hususun farkında olan "dışarıdaki dostlarının aklına" daha çok değer veriyor.***
Kılıçdaroğlu'nun "Kürt sorununa" dair kendi cenahında tutmak istediği Türk ve Kürt milliyetçilerinin kaygılarını aynı anda giderebilecek bir formül bulması çok zor. Topu ilerideki parlamentoya atmak çözüm değil. "Özerklik," "ana dilde eğitim," "PKK kadrolarının geleceği" ve "PKK'nın Suriye'de emperyalistlerle girdiği iş birliği" konularında ortak bir payda üretemez. Cumhur İttifakı'ndan gelecek eleştirileri de kurultaydaki "bağımsız dış politika" söylemi ile karşılayamaz.