Yarından itibaren Almanya'nın AB dönem başkanlığı başlıyor.
Şansölye Merkel'in Ekim 2021'de siyaseti terk edeceği göz önüne alınırsa önümüzdeki altı aylık dönemde Avrupa siyasetinde kalıcı bir iz bırakmak için önemli hamleler yapma arzusu taşıması kuvvetle muhtemel.
Koronavirüs salgınını başta dayanışma ile karşılayamayan ve dağılma tartışmaları yaşayan AB, Merkel'in kuzey ülkelerini güney ülkeleri için fon ayırmaya ikna etmesiyle kısmen toparlandı.
Ancak masada çok sayıda kriz dosyası bulunuyor.
Stratejik anlamda AB'nin ABD ve Çin ile ilişkilerini nasıl bir düzleme oturtulacağı en büyük sorunu.
***
Başkan Trump'ın Almanya'daki Amerikan askerlerini 25 bine düşürmesinin Berlin'in NATO'ya gerekli katkıyı yapmamasından duyduğu rahatsızlıkla ve cezalandırma isteğiyle doğrudan ilgili.
Almanya'nın Kuzey Akım 2 projesine devam etmesini gündem yapan Trump, sadece birkaç gün önce sert eleştirilerini tekrarladı: "Gaz için Rusya'ya milyar dolarlar ödeyen Almanya'yı NATO olarak Ruslardan biz mi koruyacağız."
ABD-Almanya ilişkilerindeki
gerginliğin anekdotları
Trump'ın eski güvenlik danışmanı
Bolton'un kitabına da yansımıştı.
***
Asker azaltması aslında Washington'ın Pasifik'te Çin'i sınırlandırmak için yaptığı bir kaydırma.
Tüm dünyayı Çin ile "yüzleşmeye" çağıran ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Avrupalı müttefiklerine "transatlantik uyanıştan" söz ediyor.
Çin'in AB'nin bilimsel ve ekonomik bilgilerini çaldığını söyleyen Pompeo, AB'yi "Çin'e karşı harekete geçmeye çağırıyor.
Washington'ın bu baskısı altında, AB Dış Politika Sorumlusu Josep Borrell'in, "Çin'e karşı resmi bir ABD-AB diyalog masası kurulması" teklifinde bulunması da dikkat çekici.
Aslında Merkel, Çin politikası sebebiyle de eleştiri altında.
Huawei gibi konularda Washington tarafından eleştirilen Merkel, içeride de Pekin'e yönelik denge politikasının bir sonuç vermediği şeklinde suçlanıyor.
Merkel'in AB'yi hızlıca Çin'e karşı konumlandırmaya çalışması beklenmemeli.
ABD'nin Çin'i sınırlandırma gündemini fırsat bilerek Pekin'in agresif ticari politikalarını dengelemeye devam edecektir.
***
Kasımdaki başkanlık seçimine kadar Washington ile ilişkileri idare eden Merkel, AB'nin ABD, Çin ve
Rusya ile ilişkilerinde iddialı bir değişime yeltenmeyecektir.
Fark oluşturabileceği bir alan ise
Türkiye ile AB ilişkileri olabilir.
Libya ve
Doğu Akdeniz denkleminde hem AB'nin hem de Almanya'nın çıkarlarını Ankara ile yeni bir sayfa açarak temin edebilir.
Bunun için Fransa ve Yunanistan'ın Türkiye'ye yönelik saldırgan tutumlarını terk etmesi gerekir.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un Hafter'i destekleyerek Rusya'nın Libya'ya nüfuzunu güçlendirdiği aşikâr.
NATO'nun güvenliğini de tehlikeye atan bu yaklaşımı aşmak için Merkel'in hızla devreye girmesi yerinde olur.
AB kozunu kendince şantaj malzemesi yapma derdindeki Paris'in bu tavrı tek ederek, Ankara ile masaya oturması daha rasyonel olacaktır.
***
Başkan Erdoğan ile Yunan Başbakanı Miçotakis'in geçtiğimiz Pazar günü yaptığı telefon görüşmesi ikili ilişkilerdeki gerginliği düşürme açısından çok değerliydi.
Atina'nın son aylardaki tansiyon yükselten "savaş ihtimali" açıklamaları kendisini zora sokuyordu.
Doğu Akdeniz ve Libya konularının sıcaklığının Ankara ve Atina arasındaki diğer konuları (Ege, Kıbrıs, mülteciler, adalar vs) tetiklemesi her iki başkentin de lehine değil.
Aslında Türkiye ve Yunanistan arasındaki sorunların paranteze alınarak Türkiye ile AB arasındaki pozitif konulara odaklanılması tün Avrupa başkentlerinin faydasına.
Mülteciler, gümrük birliğinin güncellenmesi ve vize serbestliği ilk akla gelen alanlar.
***
Önce Miçotakis sonra Macron üzerinde etki oluşturarak Merkel, AB ve Türkiye ilişkilerine olumlu bir hareketlilik getirebilir.
Bu, Doğu Akdeniz'i rahatlatacağı gibi, Libya masasında da Berlin Konferansı çerçevesinde adım atılabilmesine katkı sunar.
AB'yi Libya'daki gelişmelere seyirci kalmaktan kurtarır.
Merkel'in altı aylık dönemde ABD, Çin ve Rusya ile ilişkilerde değil ama Türkiye ile ilişkide bir fark oluşturabilme şansı var.