Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BURHANETTİN DURAN

Yeni normalde siyaset ve CHP

Covid-19 ile mücadelede ikinci aşamaya geçtik.
Sağlık Bakanı Koca'nın "kontrollü sosyal hayat" dediği bu aşama normale dönüş değil. İkinci dalga ihtimalini unutmadan "yeni normalin kuralları" oluşturuluyor.
Virüsle mücadele dinamik bir süreç.
Tedbirlerin kademeli olarak esnetilmesi Okan Müderrisoğlu'nun işaret ettiği gibi yeni normalin bulunması için yapılan pilot uygulamalar.
Bu tercih Almanya, Avusturya, Hollanda ve diğer Avrupa ülkeleri ile benzer bir yaklaşım.
Başkan Trump ise yeni normal konusunda daha hızlı davranma niyetinde.
Türkiye virüsle mücadelede ABD ve Avrupa ülkelerine kıyasla çok iyi bir performans gösterdi. Salgın sırasında 55 ülkeye gönderdiği tıbbı yardım ile de iş birliği ve yardımlaşma örnekliği sergiledi.
Yeni normali hayata geçiren ülkelerde ekonomi gündemin baş köşesine oturuyor.
Bizde de durum bu; yalnız önemli farklarla.

Bize Has Yeni Normal
Elbette her ülkenin yeni normali aynı olmaz. Ancak hiçbirinde muhalefet Türkiye'deki kadar savrulmuyor.
Darbe imaları, saray rejimi söylemleri, 12 Eylül benzetmeli tek adam suçlamaları, merhum Menderes'in idamı göndermeli "makus kaderden kaçış yok" lafları ve erken seçim iddiaları havada uçuşuyor.
"İtalya'dan kötü olacağız" kampanyası tutmayınca bu defa da "ekonomik çöküş" yaygarası kopartılıyor.
Salgınla mücadeledeki başarıyı gölgelemek için Batı basını ile elbirliği ederek "Korona zamanında daha fazla otoriterleştik" argümanı seslendiriliyor.
İlginçtir, bir türlü de tamamlanmıyor "bu otoriterleşme." Son on yıldır dillere pelesenk olan bu söylemi yeni malzemelerle üretmekte ısrarcılar. Şimdi virüs yeni malzemeleri.
CHP'nin bildik "tek adam rejimi" söyleminin koronalı hali hiçbir sabite dinlemiyor.
Genel başkan yardımcılarına kıyasla güya daha az sert dil kullanan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu yaptığı benzetmelerle kavramları, gerçekleri buharlaştırıyor.
Erdoğan karşıtlığından beslenen aşırı yorumları yeni normal günlerinin bize has hali.

Kılıçdaroğlu'nun Söylemi ve Hedefi
Partisinin yetkililerinden sızan darbe imalarını toparlamak için Kılıçdaroğlu öyle şeyler söyledi ki onları kim toparlar merak ediyorum.
Neymiş virüsle mücadeledeki genel başarı bilim kurulu yüzünden ancak "maske dağıtımı başarısızlığı tek adam rejimi" yüzündenmiş.
İtalya, Britanya, İspanya ve ABD'nin virüsle mücadeledeki başarısızlığını bu ülkelerin muhalefeti Kılıçdaroğlu kadar "yaratıcı" ve "seçmece" şekilde eleştiremedi.
Neymiş, bütün darbelerden en çok zararı çeken parti CHP'ymiş.
Bu argüman, Türk siyasi hayatının gerçeklerine o kadar aykırı ki, Kılıçdaroğlu, Menderes'in, Demirel'in, Erbakan'ın ve Erdoğan'ın darbeyi hak ettiğini söyleseydi yine kabul edilemez olurdu.
Ama en azından kendisiyle, partisinin geçmişiyle tutarlı olurdu.
Demokrasiyi sahiplenmek adına CHP'nin tek parti ve darbelerden iktidar devşiren geçmişi ile yüzleşmeden yeni bir demokrasi söylemi kurabileceğini sanıyor.
Aynı konuşmada Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbe girişimini önleyen ve yargılatan Erdoğan'ı 20 Temmuz sivil darbesi yapmakla suçluyor.
Milletin oyuyla geçilen cumhurbaşkanlığı sistemini 12 Eylül darbecileriyle kıyaslamakla kalmıyor, darbecileri daha "demokrat" buluyor. Hem de her gün kendisi Erdoğan'a "diktatör" dediği, partilileri de darbe imaları yaptığı halde. Enfekte olmuş bir demokrasi anlayışı bu.
Kılıçdaroğlu'nun bir cümlesi dikkatten kaçmasın: "Önümüzdeki süreçte Erdoğan ve onun yapılandırdığı bütün kurumlar CHP'ye yönelik bir kampanya açacaklardır."
Cümleyi tersinden okumalı.
Bir kampanyanın parçası olarak CHP çok sert bir muhalefete hazırlanıyor.
Hedefi Türkiye'yi erken seçime zorlamak; olmazsa sürekli erken seçim atmosferinde tutarak siyaseten ve ekonomik olarak baskılamak

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA