Cumhurbaşkanı Erdoğan, Londra Zirvesi'nde "sorun çıkaran lider" olarak kodlanan Macron'a yeni bir eleştiri yöneltti.
İslam İşbirliği Konferansı'ndaki konuşmasında Erdoğan, Macron'un barış anlamına gelen İslam ile terörü bir araya getirmesini gündem yapmış: "NATO Zirvesi'nde Fransa'nın başkanı kalkıyor İslami terörden bahsediyor, İslam kelimesinin anlamı barıştır. Kendisine kaç kez söyledim. Siz İslami terör ifadesi ile barış ile terörü nasıl bir araya getiriyorsunuz? Paris'te Sarı Yelekliler çıktı, hadi çöz bakalım, durdur bakalım. Niye durduramıyorsun?"
Terörizm ile mücadeleye çifte standartlı yaklaşan Macron'un YPG romantizmi biliniyor.
PKK'nın kolu olan bu örgütün yaptıklarını bir kenara koyarak Türkiye ile terör tanımında uzlaşılamadığını rahatlıkla söyleyebiliyor.
Macron'un İslam ve terör kelimelerini rahatlıkla bir araya getirmesi sıradan bir hata da sayılmaz.
Avrupa'nın "etkili lideri" olarak kendisine kariyer yapmaya çalışan Macron'un kıtadaki en büyük sorunlardan birisi olan İslamofobi konusundaki tavrı da sıkıntılı.
Halbuki, Fransa, göçmenler ve İslamofobi üzerinden Avrupa'da yükselen aşırı sağa en önce tepki vermesi gereken ülkelerin başında geliyor.
Bugün Avrupa ciddi bir liderlik sorunu yaşıyor.
Britanya'nın ayrıldığı, Merkel'in gidişinden sonra Alman siyasetini kimin derleyip toplayacağının belli olmadığı AB'deki liderlik yükü Macron'un gücünü aşıyor.
Zaten Macron'un liderlik algısı da düşüşte, başı dertten kurtulmuyor.
Ne içerde reform yapabiliyor.
Ne de Trump ve Erdoğan'ı eleştirerek elde edeceğini sandığı popülariteyi sağlayabiliyor.
Londra Zirvesi'nin hemen ertesinde Fransa'yı felç eden grevler Macron'u zorluyor.
Ne yazık ki Avrupa'nın liderlik sorunu kısa vadede çözülecek gibi görünmüyor.
Şehrin hazin hikayesi
İstanbul Şehir Üniversitesi meselesinin geldiği nokta hazin.
Hazin diyorum, gerçekten bin bir emekle kurulan ve kaliteli bir kadroya sahip Şehir Üniversitesi bu aşamaya gelmemeliydi.
Görünen o ki, Dragos kampüsü olgusunun yönetilememesi üniversiteyi mali iflas noktasına getirdi.
Bunu da üniversiteye en başında finansal destek veren Murat Ülker'in yaptığı açıklama gösterdi.
Aslında bir vakıf üniversitesi yatırımı bir dizi yönetsel hata ile içinden çıkılamayacak bir soruna dönüştü.
İlk hata, diğer üniversitelere de yapılan arazi tahsisinin Danıştay tarafından iptal edilmesinden sonra yapıldı.
Hiçbir üniversiteye yapılmadığı şekilde arazi bedelsiz olarak kurucu vakfa devredildi.
İkinci hata da davalı araziye harcanan paralardı.
Danıştay, 290 dönümlük arazi üzerinde binaların olduğu kısmın devrini iptal edince Halkbank'tan alınan kredi de ortada kaldı.
Öğrenci kotalarına ulaşamayan üniversitenin borçlarını ödeme noktasında bir çıkış yolu bulamaması mali iflası kesinleştirdi.
Bugün, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 417 milyona ulaştığını söylediği alacağı Halkbank'ın nasıl alacağı bile belli değil.
Üniversite yönetimi mali sorunlarını yönetemediği gibi üçüncü bir hatayı da süreç yönetiminde yaptı.
"Üniversiteme dokunma" kampanyasıyla süreci siyasallaştırdı.
Devrin iptalinde katkısı olan CHP çevrelerinin meseleyi iktidara muhalefet yapma alanına çevirmesini kabullendi.
Dahası, muhafazakar kesimlere mesele, Ahmet Davutoğlu'nun kuracağı yeni partiye "bedel ödetme" hamlesi olarak sunuldu.
Hatta kimileri olayı İslam dünyasının neden geri kaldığına örnek olarak verdi.
Bu son durum, kötü yönetim ve mali iflas gerçekliğini kapatacak bir yaklaşım değil.
En fazla, yükü iktidara atma çabası olarak görülür.
Erdoğan ise mali durumun detaylarını paylaşarak "siyasallaştırma" sürecine en üst düzeyde tepki koydu.
Hami üniversitenin devreye girmesiyle akademisyenlerin ve öğrencilerin mağdur olmaması sağlanacaktır.
Ancak bu hazin hikaye, siyasetin polemik konusu olarak bir süre daha konuşulacak.